beklet

listen to the pronunciation of beklet
Türkçe - İngilizce
(Bilgisayar) park
(Bilgisayar) pause

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

(Bilgisayar) suspend
bekle
expect

Don't expect too much. - Çok fazla şey bekleme.

You can't expect me to always think of everything! - Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.

bekle
hold on

Hold on a moment, please. - Biraz bekleyin, lütfen.

Please hold on a moment. - Lütfen biraz bekleyin.

bekle
hang on

Now, hang on a second. - Şimdi, bir saniye bekle.

Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there. - Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.

bekle
wait

I'll wait here until she comes. - O gelene kadar burada bekleyeceğim.

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

bekle
held on
bekle
{f} expected

It is expected that the tsunami surge will be ten meters or less. - Tsunami dalgalarının on metre ya da daha az olacağı beklenmektedir.

Students are expected to stay away from dubious places. - Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.

bekle
(Bilgisayar) pause

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
bekle
{f} waiting

We men are used to waiting for the women. - Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.

Waiting for a bus, I met my friend. - Bir otobüs beklerken, arkadaşımla buluştum.

bekle
await

Tom is in jail, awaiting trial. - Tom duruşmayı beklerken hapistedir.

Tom wasn't awaiting me. - Tom beni beklemiyordu.

bekle
bide

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

Please wait for thirty minutes. - Lütfen yarım saat bekle.

Please wait for me at the station. - Lütfen beni istasyonda bekleyin.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries. - Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.

We always look forward to Tom's annual visit. - Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.

bekle
hold#on
bekle
look#forward
hizmeti beklet
(Bilgisayar) pause service
beklet