I must live up to his expectations.
- Onun beklentilerine uygun yaşamalıyım.
I couldn't live up to his expectations.
- Onun beklentilerini karşılayamadım.
That's a frightening prospect.
- Bu korkutucu bir beklenti.
The prospects for Japan's future look dismal.
- Japonya'nın gelecek için beklentileri kasvetli görünüyor.
People's life expectancy grows every year.
- İnsanların yaşam beklentisi, her yıl büyüyor.
As recent research shows, the life expectancy in Japan is consistently increasing.
- Yakın zamanda yapılan araştırmalara göre, Japonya'daki yaşam beklentisi sürekli olarak artıyor.
Fear is pain arising from the anticipation of evil.
- Korku, kötülük beklentisinden kaynaklanan acıdır.
There's a lot of anticipation.
- Pek çok beklenti var.
I forecasted that you couldn't cut the mustard in this job.
- Bu işte beklentileri karşılayamayacağını tahmin etmiştim.
I hope we can live up to your expectations.
- Umarım beklentilerinize göre yaşayabiliriz.