beklemek teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- wait
All that you have to do is to wait for his reply.
- Tüm yapmanız gereken, onun cevabını beklemek.
All that is to be done is to wait.
- Yapılması gereken bütün şey beklemektir.
- anticipate
- expect
I had to wait a lot longer than I expected I'd have to.
- Umduğumdan daha uzun beklemek zorunda kaldım.
You have to expect that once in a while.
- Ara sıra beklemek zorundasın.
- hope
All Sadako could do now was to make paper cranes and hope for a miracle.
- Sadako'nun şimdi yapabileceği bütün şey kağıttan vinçler yapmak ve bir mücize beklemekti.
I hope we don't have to wait too long.
- Umarım çok uzun süre beklemek zorunda değiliz.
- await
- watch for
- wait for
We had no choice but to wait for a while until the store opened.
- Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.
Tom wanted to wait for the next bus.
- Tom sonraki otobüsü beklemek istedi.
- stay
Are you sure you don't want to stay here and wait with us?
- Burada kalmak ve bizimle beklemek istemediğinden emin misin?
We have to stay alert.
- Tetikte beklemek zorundayız.
- hold on
- hang on
- look
Tom looks like he's tired of waiting.
- Tom beklemekten bıkmış gibi görünüyor.
- wait upon
- (Dilbilim) bank on
- reckon on
- watch over
- held on
- let
Instead of waiting for Tom, let's eat now before the food gets cold.
- Tom'u beklemek yerine, yemek soğumadan önce şimdi yiyelim.
- guard
- bargain on
- watch to
- durer
- anticipates
- bode
- project
- be waiting
- think
How much longer do you think we'll have to wait?
- Daha ne kadar beklemek zorunda olacağımızı düşünüyorsun?
I think Tom hates waiting for me.
- Sanırım Tom beni beklemekten nefret ediyor.
- count on
- (deyim) expect of
- bide
- to expect (from)
- hang around
- look for
- hang about
- to wait (for), to await, to hang on, to hold on, to stick around; to expect, to anticipate; to guard, to watch (over)
- watch
- abide
- to wait (for); to expect, look (for)
- to guard, watch (over), attend. Bekle yârin köşesini. (Konuşma Dili) Don't build your hopes too high
- tarry; mark time
- look forward to
- stand by
- have smth. in prospect
- bargain for
- (deyim) kick one's heels
- stick around
- hold out for
- tarry
- calculate upon
- wait to
- wait in
- to wait for
- mark time
- bekleme
- anticipation
The anticipation is always worse than the calamity.
- Bekleme her zaman felaketten daha kötüdür.
- bekleme
- wait
You shouldn't wait here.
- Burada beklememen gerekir.
Jim said that he wouldn't mind waiting for us.
- Jim bizi beklemesinin bir sakıncası olmayacağını söyledi.
- bekleme
- {s} waiting
Five patients were in the waiting room.
- Bekleme salonunda beş hasta vardı.
Jim said that he wouldn't mind waiting for us.
- Jim bizi beklemesinin bir sakıncası olmayacağını söyledi.
- beklemek (telefonda)
- hold on
- beklemek (birini sürpriz vb)
- be in store for
- beklemek (gece yatmayıp)
- sit up for
- beklemek ister misiniz
- Would you like to wait
- beklemek için yatmamak
- wait up for
- bebek beklemek
- pregnant
- bebek beklemek
- (deyim) have a bun in the oven
- bebek beklemek
- be expecting
- bebek beklemek
- be pregnant
- bebek beklemek
- to be pregnant, to be in the family way
- bebek beklemek
- to be pregnant
- bekle
- expect
The math homework proved to be easier than I had expected.
- Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.
You can't expect me to always think of everything!
- Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.
- bekle
- hold on
If you hold on a moment, I will get Jane on the phone.
- Eğer biraz beklerseniz, Jane'i telefona alacağım.
Hold on a moment, please.
- Biraz bekleyin, lütfen.
- sabırsızlıkla beklemek
- look forward to
- bekleme
- expectation
- bekle
- hang on
Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there.
- Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.
We're a bit busy at the moment. Can you hang on a minute?
- Şu anda biraz meşgulüz. Bir dakika bekleyebilir misiniz?
- bekle
- wait
Please wait half an hour.
- Lütfen yarım saat bekle.
Carlos waited a moment.
- Carlos bir müddet bekledi.
- bekle
- held on
- bekle
- {f} expected
The garden was larger than I had expected.
- Bahçe beklediğimden daha büyüktü.
The math homework proved to be easier than I had expected.
- Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.
- dört gözle beklemek
- to look forward to
- bekle
- (Bilgisayar) pause
Tom hit the pause button.
- Tom bekletme butonuna bastı.
Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it.
- Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.
- bekle
- hold your horses
- bekle
- (Bilgisayar) waitfor
- bekle
- (Konuşma Dili) not so fast
- bekleme
- prospect
- bekleme
- esperance
- bekleme
- awaiting
- bekleme
- (İnşaat) dwell
- bekleme
- holding
- bekleme
- biding
- biraz daha beklemek
- (Dilbilim) allow for
- telefonu kapatmayıp beklemek
- hold the line
- telefonu kapatmayıp beklemek
- hold on
- tetikte beklemek
- be on the alert
- tetikte beklemek
- on the alert
- teyid beklemek
- await confirmation
- bekle
- {f} waiting
Five patients were in the waiting room.
- Bekleme salonunda beş hasta vardı.
There were five patients in the waiting room.
- Bekleme salonunda beş hasta vardı.
- bekle
- await
Maria awaited him, but he did not come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
Go over there, and await further instructions.
- Oraya git ve daha fazla talimat bekle.
- bekle
- bide
We just need to bide our time.
- Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.
We need to bide our time.
- Zamanımızı beklemeliyiz.
- bekle
- watch to
- bekle
- watch for
- bekle
- wait for
Please wait for thirty minutes.
- Lütfen yarım saat bekle.
I'll wait for him for an hour.
- Onu bir saat bekleyeceğim.
- bekle
- bode
- bekle
- {f} bided
- bekle
- {f} biding
- bekle
- {f} awaited
Maria awaited him, but he did not come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
- bekle
- look forward
I'll look forward to it.
- Onu sabırsızlıkla bekleyeceğim.
If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
- Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.
- anlayış beklemek
- expect understanding from
- banka kuyruğunda beklemek
- wait on line at the bank
- banka kuyruğunda beklemek
- wait in line at the bank
- bekle
- hold#on
- bekle
- look#forward
- bekleme
- on standby
- bekleme
- waiting around
- birinden beklemek
- Waiting for someone to
- alesta beklemek
- to be on the alert
- alesta beklemek
- to be ready and waiting
- başında beklemek
- watch
- başında beklemek/durmak
- to stand watch over, watch carefully
- bekleme
- standby
National rescue teams are on standby ready to fly to Japan.
- Milli kurtarma ekipleri beklemede Japonya'ya uçmaya hazır.
- bekleme
- waiting; expectance
- bekleme
- contemplation
- bekleme
- remaining in one place until a certain time or event
- bekleme
- expectancy
- bekleme
- waiting, wait; expectation, anticipation
- bekleme
- tarry
- bekleme
- {i} expectance
- birinin gelmesini beklemek
- wait for smb. to come
- cevap beklemek
- (Ticaret) await to a reply
- dört gözle beklemek
- to wait eagerly (for)
- endişeyle beklemek
- sweat it out
- fırsat beklemek
- wait one's oppurtunity
- fırsat beklemek
- to wait for an opportunity
- fırsat beklemek
- wait for an opportunity
- gergin beklemek
- sweat it out
- hacı bekler gibi beklemek
- to wait impatiently for (someone)
- hazır beklemek
- poised for
- hazır beklemek
- stand by
- hazırolda beklemek
- stand to attention !
- hazırolda beklemek
- stand at attention
- heyecanla beklemek
- wait excitedly
- korkuyla beklemek
- sweat it out
- korkuyla beklemek
- dread
- korkuyla beklemek
- apprehend
- krizin geçmesini beklemek
- sit tight
- kuliste beklemek
- wait in the wings
- kuyrukta beklemek
- wait in a queue
- kuyrukta beklemek
- to stand in a queue
- kuyrukta beklemek
- to wait in line
- medet beklemek/ummak
- to hope for help (from); to expect (someone, something) to help one
- merakla beklemek
- await smth. impatiently
- miras beklemek
- wait for a dead man's shoes
- nöbet beklemek
- 1. to await one's turn. 2. to be on duty. 3. to stand guard; to keep watch, watch
- pusuda beklemek
- to wait in ambush
- sabırsızca beklemek
- kick one's heels
- sabırsızlıkla ve endişe ile beklemek
- be on tenterhooks
- sahneye çıkmayı beklemek
- wait in the wings
- susup beklemek
- lie low
- sıra beklemek
- to await one's turn
- sırasını beklemek
- to wait one's turn
- talimat beklemek
- (Hukuk) to seek instructions
- tetikte beklemek
- to be on the alert
- uygun zamanı beklemek
- bide one's time
- uzun süre beklemek
- have a long wait
- yatmayıp beklemek
- wait up for
- yatmayıp beklemek
- wait up for smb
- yatıya beklemek
- to expect (someone) to stay overnight
- yerine geçmek için ölümünü beklemek
- wait for a dead man's shoes
- yoluna bakmak/unu beklemek
- to await the arrival of, expect (someone who's traveling a long way)
- çömelip beklemek
- couch
- ölünün başında beklemek
- wake