begrenzt teriminin Almanca Türkçe sözlükte anlamı
- mahdut
- komandite
- sınırlanmış
- limitet
- sınırlı sayı
begrenzt teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- controlled
- kontrol edilmiş
- bounded
- sınırlandırılmış
Yakınsak bir sıra sınırlandırılmıştır.
-A convergent sequence is bounded.
- confined to
- hapsolmuş
- controlled
- denetlenmiş
- limited
- sınırlamak
- limited
- sınırlı sorumlu (şirket)
- limited
- sınırlandırılmış
- controlled
- kontrollü
Araba dijital kontrollü klima ile donatılmıştır.
-The car is equipped with digitally controlled air conditioning.
Mary kontrollü bir eşti.
-Mary was a controlled wife.
- controlled
- denetimli
- controlled
- {f} kontrol et
Tom her şeyi kontrol etti.
-Tom controlled everything.
İnka İmparatorluğu yönetimi her şeyi kontrol etti.
-The government of the Inca Empire controlled everything.
- bounded
- sınırlandır
Yakınsak bir sıra sınırlandırılmıştır.
-A convergent sequence is bounded.
- confined to
- -e özgü , -e mahsus
- bounded
- (sıfat) sınırlandırmış
- bounded
- {s} sınırlandırmış
- limited
- {s} kıt
- limited
- sayılı
- limited
- {f} sınırlandır: adj.sınırlı
- limited
- ekspres İng
- limited
- {s} İng. limitet, sınırlı sorumlu (şirket)
İlgili Terimler
begrenzt teriminin Almanca İngilizce sözlükte anlamı
- narrow
- determinate
- bounded
- terminally
- controlled
- scant
- limited
To do him justice, he did his best with his limited men and supplies.
-Gerechterweise muss man sagen, dass er mit seinem begrenzten Personal und Material sein Bestes geleistet hat.
We need you to confirm your attendance because places are limited.
-Wir brauchen die Bestätigung für Ihre Begleitung, da die Sitzplätze begrenzt sind.
- terminated
- confined to
- finite
- restrained
- delimited
- limitedly
- terminably
- restricted
- exhaustible
- delimits
- confines
- limits
- begrenzt permissives Blocksystem
- partly permissive automatic block system
- Besuche sind auf 30 Minuten begrenzt.
- Visits are restricted to 30 minutes
- Da unsere Zeit begrenzt ist, möchte ich mein Fazit vorwegnehmen.
- Given the limited time available, let me anticipate the bottom line
- Diese Auswirkungen sind auf Skandinavien begrenzt.
- These effects are confined to Scandinavia
- ein Mechanismus, der die Macht des Präsidenten begrenzt
- a mechanism which acts/serves as a check on the President's power
- nicht begrenzt
- non-restricted
- unbegrenzt / nur begrenzt lagerfähig sein
- to have an unlimited/a limited storage life
- zeitlich begrenzt
- terminable
- örtlich begrenzt
- endemic