bedding teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- yataklama
- (Jeoloji) rodaj
- (Jeoloji) alt tabaka
- katmanlaşma
- (Jeoloji) tabakalanma
- (Jeoloji) alıştırma
- (Jeoloji) katmanlanma
- yatak
- tabakalaşma
- yatak takımı
- bed göm/yat/yatır
- samandan yapılmış hayvan yatağı
- {i} hayvan yatağı
- gelembe
- yatak/yatak eşya
- (Tekstil) nevresim
- bed
- yatak
Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
- This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.
- While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on.
- bedding roll
- (Askeri) hurç
- bedding plane
- tabakalaşma yüzeyi
- bedding plant
- tarha elverişli fidan
- bedding material
- materyal yataklar
- bedding course
- yatak harcı
- bedding dot
- sıva arası ayar harcı
- bedding joint
- tabakalanma derzi
- bedding mortar
- yatak harcı
- bedding mortar
- tesviye harcı
- bedding nook
- yatak köşesi
- bedding out
- (Tarım) fidanları tarha koyma
- bedding out
- tarha dikme (fidan)
- bedding plane
- (Jeoloji) tabakalanma düzlemi
- bedding plane
- tabakalaşma düzlemi
- bedding plane
- (Jeoloji) katmanlaşma yüzeyi
- bedding plane
- (Jeoloji) yatak yüzeyi
- bedding plant
- dikilebilir fide
- bedding plant
- dikmeye hazır fidan
- bedding plants
- tarha elverişli fidanlar
- bedding roll
- (Askeri) HURÇ: Çadır bezinden veya buna benzer malzemeden yapılan ve giyecek maddeleriyle yatak vesaireyi katlayıp, taşımakta kullanılan araç
- bedding stratification
- (Çevre) yataklanma tabakalanması
- bedding surface
- yatak yüzeyi
- bedding value
- yatak katsayısı
- bed
- {f} kalmak
O yatakta kalmak zorunda kaldı.
- He had to stay in bed.
İki gün yatakta kalmak zorunda kaldım.
- I have had to stay in bed for two days.
- bed
- {i} zemin
Kanada'da zeminde değil yatakta uyuyoruz.
- In Canada we sleep in a bed, not on the floor.
Yeni evimde oturma odası zemin katta ve yatak odası birinci katta.
- In my new house, the living room is on the ground floor and the bedroom is on the first floor.
- bed
- sabitleştirmek
- bed
- oturtmak
- bed
- (Argo) aşk yaşamak
- bed
- (Argo) mercimeği fırına vermek
- bed
- (Argo) cinsel ilişkiye girmek
- bed
- (Argo) yatmaya gitmek
Sadece yatmaya gitmek istiyorum.
- I just want to go to bed.
Telefon çaldığında yatmaya gitmek üzereydim.
- I was about to go to bed when the phone rang.
- bed
- (Argo) yatağa yatmak
- bed
- (Argo) mala vurmak
- bed
- (Argo) uyumaya gitmek
- bed
- (Argo) seks yapmak
- bed
- (Argo) götürmek
O bana şarap içirip yemek verdi ve sonra yatağıma götürmek istedi!
- He wined me and dined me and then wanted to take me to bed!
Onu yatağa götürmek zorundayız.
- We've got to get her to bed.
- feather bedding
- (Ticaret) çalışanların korunması
- bed
- tarh
- bed
- (ırmak/vb.) yatak
- bed
- karyola
Halam ve eniştemi ziyaret ettiğimde tekerlekli karyolada uyurdum.
- I used to sleep in a trundle bed when I would visit my aunt and uncle.
Tom, doğru ebatta alyan anahtarı olmadığı için karyolanın montajını yapamadı.
- Tom couldn't assemble the bed because he didn't have the right sized Allen key.
- bed
- üzerinde yetiştirmek
- bed
- yerleştirmek
- bed
- taban
- bed
- üzerinde ekim yapmak
- bed
- {f} sabitleştir
- bed
- yatağa
- cross bedding
- çapraz tabakalaşma, çapraz katmanlaşma
- feather bedding
- yatak tüy
- bed
- {i} temel
- bed
- iaşe ve ibateş confined to bed yatağa düşmüş
- bed
- {i} nehir yatağı
NASA'nın Mars gezicisi bir nehir yatağının izlerini keşfetti.
- NASA's Mars rover discovered traces of a river bed.
Eski nehir yatağını iki kilometre izle.
- Follow the old river bed for two kilometers.
- bed
- {i} yatak,yatak
- bed
- {f} dikmek (bitki)
- bed
- {i} tabaka
- bed
- bed and board yiyecek ve yatacak yer
- bed
- {f} yatak yapmak
- bed
- {i} mezar
- bed
- {i} (bahçedeki) tarh
- bed
- {f} down yatıp uyumak
- bed
- {f} yatırmak
- bed
- {i} çiçeklik
Çiçeklikten çiçek toplamaya gitmeyin yoksa yakalanacaksınız.
- Don't go picking the flowers in the flower bed, or else you'll be caught.
Bahçenin ortasında bir çiçeklik vardı.
- There was a flower bed in the middle of the garden.
- bed
- bed linen yatak takımları
- bed
- {f} (down) -e yatacak bir yer vermek, -i yatırmak
- bed
- {f} yatacak yer sağlamak
- bed
- {i} katman
- bed
- kat mezar
- bed
- {i} yatacak yer
- bed
- {f} yerleşmek
- bed
- dikmek
- bed
- döşek
- convolute bedding
- sedimanter laminelerin geniş (yayvan) senklinallerce ayrılan bir dizi antiklinal oluşturacak şekilde bükülmesi
- convolute bedding
- (Jeoloji) konvolut tabakalanma
- cross bedding
- çapraz tabakalanma
- graded bedding
- dereceli tabakalanma
- set of bedding
- yatak takımı
- wavy bedding
- dalgalı tabakalanma