Tom çarpıcı biçimde yakışıklı.
- Tom is strikingly handsome.
Onlar arasında çarpıcı bir benzerlik vardı.
- There was a striking resemblance between them.
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.
- It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen.
O, büyük sinema güzelliklerinden biri olan Ingrid Bergman'a şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır,
- She bears a striking resemblance to Ingrid Bergman, one of the great cinema beauties.
Grev yapan işçiler ücretlerinin kesilmesini protesto etti.
- The striking workers protested their pay cut.
He looked quite striking in his new suit and tie.
... And what's striking to me is, when we're out of Washington and ...
... office in striking contrast to the minute training coastline ...