O, bir oturuşta on kutu mısır gevreğini bitirebilir.
- He can finish ten boxes of corn flakes in one sitting.
Tom'un canı bir tiyatro koltuğunda iki saat oturmak istemiyordu.
- Tom didn't feel like sitting for two hours in a movie theater.
Tom sabahın erken saatlerinde sahilde oturmayı sever.
- Tom likes sitting on the beach in the early morning.
Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.
- The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
Kolunu katlamış oturuyordu.
- He was sitting with his arms folded.
Masanın diğer ucunda oturan adam kim?
- Who is the man sitting at the other end of the table?
Tom kamp ateşinin etrafında oturan çocuklarla birlikte şarkı söylüyordu.
- Tom was singing with the children sitting around the campfire.
Bütün gün ofiste oturarak çok egzersiz yapmam.
- I don't get much exercise sitting in the office all day.
O orada oturarak ve pencereden dışarı bakarak oldukça çok zaman harcamaktadır.
- She spends a pretty good chunk of time just sitting there and looking out the window.
Akşam yemeği bittiğinde, oturma odasına geçti.
- When dinner was over, we adjourned to the sitting room.
Tom oturma odasında oturmuş, çamaşırları katlıyordu.
- Tom was sitting in the living room folding laundry.
Minderde oturmaktan bacaklarım ağrıyor.
- My legs ache from sitting on tatami.
Tom sadece rıhtımda oturmaktan ve martıları izlemekten hoşlanıyor gibi görünüyor.
- Tom seems to enjoy just sitting on the dock and watching the seagulls.
The Queen had three sittings for her portrait.
... as you're sitting down with them. ...
... So they are sitting in the middle of the hub. ...