Hayallerinize paramı koymakla ilgilenmiyorum.
- I have no interest in putting my money into your dreams.
Arada sırada kendinizi başkasının yerine koymak iyidir.
- It's good to put yourself in someone else's place now and then.
Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
- In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
Etinin üzerine biraz tuz koy.
- Put some salt on your meat.
Gitmeden bir şeyler atıştırmalısın.
- You should put something in your stomach before you go.
Kağıtları sıraya koymayı denemekten vazgeçti.
- He has given up trying to put the papers in order.
Bu kazak çıkarmak ve giymek için rahat.
- This sweater is comfortable to take off and put on.
Sana bir zahmet çıkarmak istemiyorum.
- I don't want to put you to any trouble.
Onlar alevleri söndürmek için itfaiye çağırmak zorunda kaldı.
- They had to call the firefighters to put out the flames.
Ateşi söndürmek zorundayım.
- I have to put the fire out.
Kısaca söylemek gerekirse, o, onun önerisini geri çevirdi.
- To put it briefly, she turned down his proposal.
Açık söylemek gerekirse, o yanılıyor.
- To put it bluntly, he's mistaken.
Yanlış yaptığımız şeyi düzeltmek zorundayız.
- We have to put right what we have done wrong.
Bir soru sormak için elini kaldırdı.
- She put up her hand to ask a question.
Soru sormak istiyorsanız lütfen elinizi kaldırın.
- If you want to ask a question, please put your hand up.
Özel eşyalarımı saklamak istiyorum.
- I'd like to put my belongings away.
Her yazar açıkça yazmak için kendini okuyucunun yerine koymalı.
- Every writer, in order to write clearly, must put himself in his reader's shoes.
Tom yazmaktan vazgeçti ve kalemini bıraktı.
- Tom quit writing and put down his pen.
Belki onu başımdan atmak için bir şey yaptım.
- Maybe I did something to put him off.
Canlı bir ıstakozu kaynar su dolu bir kaba atmak acımasızca.
- It's cruel to put a live lobster into a pot of boiling water.
Hayatının onun ellerine bırakmak istediğinden emin misin?
- Are you sure you want to put your life in her hands?
Ben geçmişi arkamızda bırakmak istiyorum.
- I'd like to put the past behind us.
Hesaba biraz para koymak istiyorum.
- I'd like to put some money into my account.
Saçımı kurulamak, makyaj yapmak ve giyinmek zorundayım.
- I have to dry my hair, put on makeup and get dressed.
Planlar yapmak onları uygulamaya koymaktan daha kolaydır.
- It is easier to make plans than to put them into practice.
Yarın randevuma gitmek için hangi elbiseleri giymem gerektiğini düşünüyorsun?
- What clothes do you think I should put on to go to my date tomorrow?
Şimdi gitmek zorundayım. Eşyalarımı nereye koyduğumu gördün mü?
- I have to go now. Did you see where I put my things?
Kendimi üniversiteye yerleştirmek için bir garson olarak çalıştım.
- I worked as a waiter to put myself though college.
Arşivlerimizin sistematik bir sınıflandırmasını yerleştirmek büyük bir zaman tasarrufu olabilir.
- Putting in place a systematic classification of our archives could be a great time saver.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
Bir saati parçalara ayırmak onu monte etmekten daha kolaydır.
- Taking a watch apart is easier than putting it together.
Bir at üzerinde para yatırmak akıllıca değil.
- It is not wise to put your money on a horse.
Paranı o bankaya gerçekten yatırmak istiyor musun?
- Do you really want to put your money in that bank?
Bir at üzerinde para yatırmak akıllıca değil.
- It is not wise to put your money on a horse.
Masamın altına bir kilim koydum.
- I put down a rug under my desk.
Dün bavulumu bagaj odasına koydum ama şimdi kayıp gibi görünüyor.
- I put my suitcase in the baggage room yesterday, but now it seems to be missing.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
- Sitting still he tried to put his best foot forward.
Maddi gücün yettiği zaman bir kenara biraz para koymalısın.
- You should put aside some money when you can afford to.
Annem her zaman bana her ay bankaya para koymam gerektiğini söyledi bu yüzden acil bir durumda yeterli para olurdu.
- My mother always told me that I should put money in the bank every month so I'd have enough money in case of an emergency.
Odanın bu köşesinde bir sera kurmak isterim.
- In this corner of the room I'd like to put a house-plant.
Onlar başka bir fabrika kurmak için yeterli sermayeye sahip.
- They have enough capital to put up another factory.
Anlayabileceğim şekilde kelimelere dök.
- Put it in words I can understand.
Parantez içindeki kelimeleri kısaltılmış şekle koyun.
- Put the words in parentheses into abbreviated form.
Seni sıkıntıya sokmak istemiyorum.
- I don't want to put you to any trouble.
She put her books on the table.
The old put wanted to make a parson of me, but d—n me, thinks I to myself, I'll nick you there, old cull; the devil a smack of your nonsense shall you ever get into me.
He bought a January '08 put for Procter and Gamble at 80 to hedge his bet.
When you put it that way, I guess I can see your point.
Your singing puts many a professional singer to shame.
- Your singing puts professional singers to shame.
Your singing puts professional singers to shame.
- Your singing puts many a professional singer to shame.
I don't understand why people idolize criminals.
- İnsanların suçluları neden putlaştırdıklarını anlamıyorum.
... boxes. Cars are computers we put our bodies into. 747s are badly secured Solaris boxes ...
... not in favor of a $5 trillion tax cut. That's not my plan. My plan is not to put in place ...