Buz makinesi arızalı.
- The ice machine is broken.
Arızalı saat hemen onarılmalıdır.
- The clock that got broken must be repaired right away.
Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
- He got a broken jaw and lost some teeth.
Bu kırık pencereden o sorumludur.
- She is responsible for this broken window.
Tom kırılmış bazı camların üstünde kendini kesti.
- Tom cut himself on some broken glass.
Nakliye sırasında kırılmış olmalı.
- It must have been broken during shipping.
Tom bozuk radyoyu tamir etti.
- Tom fixed the broken radio.
Benim masa saati bozuk gibi görünüyor.
- My clock seems to be broken.
Ben sözleşmeyi bozulmuş olarak görüyorum.
- I regard the contract as having been broken.
Yeni yıl bahanesiyle ocakta alınan kararlar genellikle şubatta bozulmuş olur.
- New Year's resolutions made in January are often broken by February.
Tutulmamış bir söz hiç verilmemesinden daha iyidir.
- Better a broken promise than none at all.
Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
- Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
Bu kırık pencereden o sorumludur.
- She is responsible for this broken window.
Savaş mahkumu olarak yedi yıl geçirdikten sonra Tom çökmüş bir adamdı.
- Having spent seven years as a prisoner of war, Tom was a broken man.
Onlar zayıftı ve ruhen çökmüştü.
- They were weak and broken in spirit.
Bu saçmalığı bilmemi mi bekliyorsun?
- You expect me to know this stuff?
Tüm bu Yeni Çağ saçmalıkları gerçekten garabet.
- All that New Age stuff is really weird.
Oh man! That is just broken!.
I think my shaver is broken.
The bankruptcy and divorce, together with the death of his son, left him completely broken.
Tomorrow broken skies.
A dog bit my leg and now the skin is broken.
My arm is broken.
If it ain't broke, don't fix it.
- If it isn't broken, don't fix it.
It must have been broken during shipping.
- It must've been broken during shipping.
... tossed that's broken down into ...
... That index is broken up by words. ...