bastırmak teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- press
- compress
- {f} suppress
It will take a long time to suppress the revolt.
- Ayaklanmayı bastırmak uzun sürecek.
People suffering from low level of blood sugar disorder, because they lack the power to suppress their emotions, get easily frightened and angry.
- Kan şekeri bozukluğu düşük seviyede olan kişiler onların duygularını bastırmak için güçten yoksun olmaları nedeniyle kolayca korkarlar ve öfkelenirler.
- depress
- allay
- drown
- beat down
- extinguish
- to have or let (someone) step on or in (something)
- bottle up
- assuage
- burke
- keep in
- (for heat, cold, rain, snow) suddenly to set in or to increase in intensity
- weigh down
- keep under
- press down on
- gulp down
- gulp
- to have (sth) printed; to make sb print; to subdue, to repress, to stifle, to contain; (isyan) to put sth down, to suppress, to quash, to quell; (açlık) to appease; (ses) to drown; (skandal vb) to hush up, to cover; (giysi) to hem
- to pack (things) tightly in (a container)
- (for an unexpected visitor) suddenly to descend, suddenly to show up; suddenly to descend upon, suddenly to visit
- push down
- hold down
- crucify
- appease
- to suppress, put down (a rebellion, a disturbance)
- weigh
- (for something) to relieve (pain, hunger, etc.)
- to set, put (a hen) on eggs so that she will hatch them
- to hem (a piece of cloth)
- choke
- to come out with (a reply) at once
- flow
- keep down
- to surpass, outdo (someone) in (something)
- to have or let (someone) print (books, etc.) or coin (money)
- bear against
- slang to cough up, fork over (money). Bastır! Go! (said to urge on someone, a team): Haydi bastır Beşiktaş! Get'em Beşiktaş! Bastır ulan! Get him!
- alleviate
- to press (one thing) upon (another)
- to put out (a big fire)
- {f} quench
- putdown
- cover
- outdo
- overwhelm
- drown out
- descend
- damp
- hush up
- (Dilbilim) choke down
- put
- override
- (Dilbilim) choke back
- overtake
- stay
- quell
- print
- quash
- stifle
I had to stifle my anger in front of him.
- Onun önünde öfkemi bastırmak zorunda kaldım.
- repress
- push
- come over
- stamp out
- squelch
- relieve
- dampen
- contain
- ram
- bas
- {i} bass
Tom doesn't know how to play the bass guitar.
- Tom nasıl bas gitar çalacağını bilmiyor.
I play bass guitar in a guitar ensemble.
- Bir gitar topluluğunda bass gitar çalarım.
- bastırmak (isyan)
- quell
- kenarını bastırmak
- fringe
- bas
- bass guitar
Tom doesn't know how to play the bass guitar.
- Tom nasıl bas gitar çalacağını bilmiyor.
I play bass guitar in a guitar ensemble.
- Bir gitar topluluğunda bass gitar çalarım.
- bastırma
- suppress
It was very hard for her to suppress her emotions.
- Onun, duygularını bastırması çok zordu.
It will take a long time to suppress the revolt.
- Ayaklanmayı bastırmak uzun sürecek.
- bastırma
- supression
- bastırma
- (Biyokimya) compress
- bas
- bass voice
- bas
- {f} press
Please put a cassette in the VCR and press the record button.
- Lütfen VCR'a bir kaset koy ve kayıt butonuna bas.
The press is interested in his private life.
- Basın onun özel hayatıyla ilgileniyor.
- bas
- {f} overwhelming
- bas
- imprint
- bas
- {f} print
This book is out of print.
- Bu kitabın baskısı tükendi.
Newly printed books smell good.
- Yeni basılmış kitaplar güzel kokuyor.
- bas
- basso
Are you still playing the bassoon?
- Hâlâ bason çalıyor musun?
- bas
- overwhelm
- bas
- {f} published
The first edition was published ten years ago.
- İlk baskı on yıl önce yayınlandı.
I wish you would make a list of the newly published books.
- Keşke yeni basılmış kitapların bir listesini yapsan.
- bas
- {f} pressed
He pressed the brake pedal.
- O, fren pedaline bastı.
She pressed her lips firmly together.
- Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.
- bas
- {f} pressing
Time is pressing, and quick action is needed.
- Zaman baskı yapıyor ve acil eylem gerekli.
Right now, we have a problem that's a little more pressing.
- Şu anda, biraz daha fazla baskı yapan bir problemimiz var.
- bas
- bull fiddle
- bas
- {f} printing
Mistakes in the printing should be pointed out at once.
- Baskıdaki hatalara derhal dikkat çekilmelidir.
This textbook, having been printed in haste, has a lot of printing mistakes.
- Bu ders kitabının, aceleyle basıldığı için, bir sürü hatası var.
- bas
- {f} print out
- bastırma
- appeasement
- bas
- kephale
- bas
- nob
He walked on tiptoe so that nobody would hear him.
- O, kimse onu duymasın diye parmak uçlarına basarak yürüdü.
- açlığını bastırmak
- to stay one's hunger
- bas
- flush mechanism of a toilet
- bas
- bass; bass guitar, bass
- bas
- stet
- bas
- incuse
- bastırma
- repression
- bastırma
- depression
- bastırma
- stranglehold
- bastırma
- compression
- bastırma
- suppression
- birbirine bastırmak
- swage
- faka bastırmak
- hornswoggle
- faka bastırmak
- two-time
- faka bastırmak
- trick
- faka bastırmak
- deceive
- göğsüne bastırmak
- strain smb. to one's breast
- karanlık bastırmak
- fall
- kenarını bastırmak
- hem
- kenarını bastırmak
- overcast
- kenarını bastırmak
- skirt
- konuşarak bastırmak
- talk down
- mandepsiye bastırmak
- to chisel sb (out of sth)
- mandepsiye bastırmak/düşürmek
- slang to trick, dupe, pull a fast one on
- mideyi bastırmak
- (for a snack) to assuage one's hunger pangs
- para bastırmak
- coin
- salamuraya bastırmak
- souse
- sesini bastırmak
- shout smb. down
- sesini bastırmak
- drown out
- sesle bastırmak
- drown out
- soğuklar bastırmak
- for the weather to turn cold suddenly
- suya bastırmak
- to soak
- suya bastırmak
- souse
- sıcaklar basmak/bastırmak
- for the weather suddenly to get very hot
- titreşimini bastırmak
- damp down
- tongaya bastırmak
- to trick, con, play (someone) for a sucker
- tongaya bastırmak
- to trap, to take in
- tozu bastırmak
- settle the dust
- tuzlu suya bastırmak
- souse
- uyku basmak/bastırmak
- suddenly to feel very sleepy
- uyku bastırmak
- catch some shuteye