Any universe simple enough to be understood is too simple to produce a mind able to understand it.
- Anlaşılması yeterince basit bir evren onu anlayabilecek bir aklı üretemeyecek kadar çok basittir.
He couldn't do even simple arithmetic.
- O, basit aritmetiği bile yapamadı.
You always take things too easy.
- Şeyleri her zaman çok basite alıyorsun.
This English novel is not easy enough for you to read in a week.
- Bu İngilizce roman, bir haftada okunacak kadar basit değil.
Mike made a crude table out of logs.
- Mike kütüklerden basit bir masa yaptı.
The method was crude, but very effective.
- Yöntem basit ama çok etkiliydi.
It's basically quite simple.
- Bu aslında oldukça basit.
The rooms in this hotel are pretty basic.
- Bu otelin odaları oldukça basit.
Digital cameras aren't as good as rudimentary cameras.
- Dijital fotoğraf makineleri basit kameralar kadar iyi değildir.
Mary wore a plain white dress.
- Mary basit bir beyaz elbise giydi.
Fadil got away with murder. Plain and simple.
- Fadıl cinayetten ceza almadı. Sade ve basit.
Esperanto is much simpler than Interlingua.
- Esperanto Interlinguadan çok daha basit.
That makes everything simpler.
- Bu her şeyi daha basit yapar.
Image Viewer is an image viewing software. This software is a very small program. This software has basic functions only. This is translatable by Tatoeba Project users.
- Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.
That's a pretty straightforward question.
- Bu oldukça basit bir soru.
Now that was a simplistic answer.
- Şimdi bu basit bir cevaptı.