balık teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- fish
Please freeze the fish and meat.
- Lütfen, balık ve eti dondurunuz.
Dolphins and whales are not fish.
- Yunuslar ve balinalar balık değildir.
- Pisces
Do you think a male Gemini would get on well with a female Pisces?
- Bir erkek ikizin bir bayan balıkla geçineceğini düşünüyor musun?
We are at the end of the Age of Pisces and will be entering the Age of Aquarius.
- Biz Balık Çağı'nın sonundayız ve Kova Çağına giriyor olacağız.
- (old Turkic) city
- (old Turkic) Before Islam place, settlement, site
- twelfth sign of the Zodiac; large zodiacal constellation
- astrological sign of fish
- astrology Pisces
- Fishes
The pond was alive with various tiny fishes.
- Gölet çeşitli küçük balıklarla doluydu.
Such fishes as carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.
- piscine; finny
- ichthyo
She married an ichthyologist.
- O bir balıkbilimciyle evlendi.
- fishing gear
- finfish
- hagfish
- fish for
She cooked some fish for me.
- O, benim için biraz balık pişirdi.
What about having fish for dinner?
- Akşam yemeği için balık yemeğe ne dersin?
- {s} finny
- bloater
- {s} piscine
- curry
- Balık burcu
- Pisces
- balık adam
- diver
- balık kavağa çıkınca
- never
- Balık takımyıldızı
- Pisces
- balık gibi
- fishy
- balık kokulu
- fishy
- balık satıcısı
- fishmonger
- balık tutma
- fishing
I often go fishing in the river.
- Ben sık sık nehirde balık tutmaya giderim.
The heavy rain prevented us from going fishing.
- Şiddetli yağmur balık tutmaya gitmemizi engelledi.
- balık türlüsü
- chowder
- balık pulu
- flake
- Balık baştan kokar su dipten bulanır
- (Atasözü) Trouble starts either by senseless leadership or by underground activities
- balık avı takımı
- Fishing gear
- balık baştan kokar
- (Atasözü) Trouble starts either by senseless leadership or by underground activities
- balık baştan kokar
- (deyim) a fish rots from the head down
When an organization or state fails, it is the leadership that is the root cause.
- balık eti
- Buxom, sonsy (woman)
- balık etli
- curvaceous
- balık etli
- sonsie
- balık etli
- buxom
bu kız balık etli.
- balık etli
- sonsy
- balık kartalı
- osprey
- balık kavağa çıkınca
- (Atasözü) when pigs fly
- balık sırtı
- (textile) Herringbone
- balık sırtı desen
- (textile) Herringbone
- balık sırtı deseni
- (textile) Herringbone
- balık sırtı kumaş deseni
- (textile) Herringbone
- balık çiftliği
- Fish farm
- Balık burcu
- Fishes
- Balık takımyıldızı
- Fishes
- balık asalağı
- hagfish
- balık avlamak
- to fish
- balık avı
- fishing
He went on a fishing trip.
- O bir balık avı gezisine gitti.
They met on a fishing trip.
- Onlar bir balık avı gezisinde tanıştı.
- balık ağı
- fishing net
- balık baykuşu
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: baykuşgiller) brown fish-owl
- balık bilimi
- (Tabiat Doğa) de: Ichthyologie, Wissenschaft der Fische ichthyology, study of fish
- balık bilimi
- ich
- balık dolu
- fishy
- balık eti
- balıketinde
- balık etinde
- well-rounded
- balık etinde
- sonsy
- balık etinde
- buxom
- balık geçidi
- fishway
- balık gibi
- ichthyoid
- balık gözü
- fish eye
- balık havuzu
- piscina
- balık havuzu
- fishpond
- balık havuzu
- piscine
- balık istifi
- packed like sardines
- balık istifi
- jam packed
- balık kartalı
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: balıkkartalıgiller) [syn.: balık kartalı, deniztavşancılı] osprey, fish hawk
- balık kavağa çıkınca
- pigs might fly, when pigs fly
- balık konservesi
- tinned fish, canned fish
- balık kroket
- fish fingers
- balık köftesi
- rissole
- balık köftesi
- quenelle
- balık köftesi
- fish ball
- balık kılçığı
- fishbone
I nearly choked on a fishbone.
- Neredeyse balık kılçığı yutacaktım.
- balık menisi
- roe
- balık menisi
- milt
- balık menisi
- soft roe
- balık pulu
- scale
- balık pulu
- squama
- balık pulu
- fish scale
- balık sandığı
- skip
- balık sapağı
- fishway
- balık satıcısı kadın
- fishwife
- balık sepeti
- creel
- balık servis bıçağı
- fish slice
- balık servis takımları
- fish eaters
- balık spermi
- milt
- balık sürüsü
- school
Our boat followed a school of fish.
- Bizim tekne bir balık sürüsünü izledi.
- balık sürüsü
- shoal, school
- balık sürüsü
- run
- balık tavası
- fried fish
- balık tutkalı
- isinglass
- balık tutkalı
- fish glue
- balık tutmak
- to fish, to angle, to catch fish
- balık tutmayı seviyorum
- I am interested in fishing
- balık tutulan yer
- fishery
- balık unu
- fish meal
- balık unu
- fish flour
- balık ve yumurtalı pilav
- kedgeree
- balık yakalamak
- to catch fish
- balık yatağı
- fishery
- balık yetiştiriciliği
- pisciculture
- balık yiyen
- piscivorous
- balık yiyen
- ichthyophagous
- balık yumurtası
- hard roe
- balık yumurtası
- roe
- balık yumurtası
- caviar
- balık yumurtası
- roe, spawn
- balık çatalı
- fish fork
- balık öldürücü
- pisciciding
- balık öldürücü madde
- piscicide
- balık üreticisi
- pisciculturist
- balık üretme havuzu
- nursery
- balık üretme istasyonu
- hatchery
- balık üretme yeri
- hatchery
- Battı balık yan gider
- (Atasözü) If for penny, in for a pound
- battı balık yan gider
- in for a penny in for a penny
- olta ile balık tutan kimse
- angler
- zoka ile balık avlamak
- spoon
- balıklar
- pisces
- kaşık şeklinde balık yemi
- spoon
- balık tutmak
- angle
- balıklar
- (Hayvan Bilim, Zooloji) fish
This is one of the fish that Tom caught.
- Bu Tom'un yakaladığı balıklardan biri.
This lake abounds in various kinds of fish.
- Bu gölde çeşitli balıklar var.
- balıklar
- fishes
The pond was alive with various tiny fishes.
- Gölet çeşitli küçük balıklarla doluydu.
Fishes know how to swim.
- Balıklar nasıl yüzeceğini bilir.
- beyaz balık
- (Denizbilim) white fish
- fare kuyruklu balık
- (Denizbilim) rattail
- hamile balık
- (Denizbilim) gravid
- kanat (balık)
- fin
- kırmızı balık
- (Hayvan Bilim, Zooloji) carassius auratus
- kıç (balık, kuş)
- vent
- olgun balık
- (Denizbilim) ripe fish
- tropik balık
- (Denizbilim) tropical fish
- tuzlu balık
- salt fish
- yavru balık
- fish fry
- yavru balık
- fingerling
- yavru balık avcılığı
- fry fishing
- yedi-yarıklı balık
- (Denizbilim) sharpnose sevengill shark
- yumurta (balık)
- spawn
- balık tutmak
- fish
If you want to stay a member of this club, you have to fish or cut bait.
- Bu kulübün bir üyesi kalmak istiyorsanız balık tutmak ya da yem kesmek zorundasınız.
Fishing is not allowed here.
- Burada balık tutmak yasak.
- yavru balık
- fry
- Denizde balık pazarı olmaz
- (Atasözü) It is unwise to negotiate what is not in hand
- Kaçan balık büyük olur
- (Atasözü) Praising what is lost makes the remembrance dear
- balık etli
- full-figured
- izmaritgillerden bir balık
- izmaritgiller a fish
- konserve balık
- Canned fish
- lezzetli bir balık
- delicious fish
- manyetik balık
- Magnetic stirrer bar
- torbalı balık ağı
- net bag
- yem olarak kullanılan balık parçaları
- chum
- Birleşik Devletler Balık ve Vahşi Yaşam Servisi
- (Askeri) United States Fish and Wildlife Service
- Et ve Balık Kurumu
- State Corporation for the Production and Distribution of Meat and Fish Products
- acı balık
- bitterling
- akıntıya bırakılan balık ağı
- drift net
- ağ ile balık tutmak
- haul
- benekli geniş balık
- jewfish
- benekli üzgün balık
- (Hayvan Bilim, Zooloji) callionymus maculatus
- beyaz balık
- whitefish
- bir tür balık
- bream
- bir tür balık
- dollarfish
- bir tür balık ağı
- flue
- bir tür balık ağı
- trammel
- bitkisel balık örtüsü
- (Denizbilim) vegetative fish cover
- boynuzlu balık
- hornpout
- bulanık suda balık avlamak
- to fish in muddy waters
- burada balık tutmak serbest mi
- Is fishing allowed here
- burada balık tutmak yasak
- Fishing is not allowed here
- büyük balık küçük balığı yutar
- (Atasözü) A big fish swallows a little fish
- büyük ve parlak renkli bir balık
- Dorado
- canlı balık tutan tekne
- smack
- denizde balık something
- not yet in hand, a bird in the bush
- dikenli balık
- stickleback
- dönen balık yemi
- spinner
- elle balık avlamak
- fish with barehanded
- elle balık yakalamak
- guddle
- erin balık sayımı
- (Denizbilim) adult fish count
- erkek balık
- (üreme mevsimindeki) milter
- fileto balık
- (Gıda) fish fillet
- fileto balık
- (Gıda) fish-finger
- filistin balık tanrısı
- dagon
- füme balık
- lox
- gümüşi balık
- (g. amer.) shiner
- hamsi gibi küçük bir balık
- sprat
- kafasını şişiren balık
- pout
- kafasını şişiren balık
- pouter
- kalkana benzer yassı balık
- halibut
- kazıklı balık ağı
- stake net
- kaşık şeklinde balık yemi
- spoon bait
- kemikli balık
- bony fish
- kemikli balık türü
- glaucus
- konsantre balık proteini
- (Çevre) fish protein concentrate
- kurutulmuş tuzsuz balık
- stockfish
- küçük balık
- fingerling
- küçük balık
- tiddler
- kılçıklı balık
- boned fish
- kırmızı balık
- goldfish
- kırmızı balık
- (Tabiat Doğa) (balık, Fam: sazangiller) goldfish
- kıçının kıllarıyla balık yakalamak vulg
- to be a lucky son of a gun
- londra balık pazarı
- billingsgate
- mezgit türünden bir balık
- pout
- morina benzeri bir tür balık
- pollack
- morina cinsinden bir balık
- burbot
- morinaya benzer bir tür balık
- Pollock
- obur balık
- (Denizbilim) feedy fish
- olta ile balık tutma
- angling
- olta ile balık tutma yöntemi
- (Askeri) angling fishing method
- olta ile balık tutmak
- still fish
- olta ile balık tutmak
- angle
- oltayla balık avlamak
- to angle
- oltayla balık tutmak
- troll
- pisibalığı türünden bir balık
- dab
- ringa cinsinden iri balık
- alewife
- suda balık satmak
- to make an empty promise
- sudan çıkmış balık gibi
- like a dying duck
- sırtı semer şeklindeki balık
- saddleback
- taraklı balık ağı
- trawl
- tava boyu balık
- (Denizbilim) pan-size fish
- taze balık
- (Gıda) fresh fish
- temizleme (balık)
- (Gıda) gutting
- topluluk balık avlama alanı
- (Hukuk) community fishing zone
- trol ile balık avlamak
- to trawl