Let me see the pictures you took in Paris.
- Paris'te çektiğiniz resimlere bir bakayım.
Let me see if Tom is ready to go.
- Tom'un gitmek için hazır olup olmadığına bakayım.
Let me see. What should I make for dinner tonight?.
As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
- Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
Look in the phone book.
- Telefon rehberine bakın.
Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
- Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
Would you please look after my dog tomorrow?
- Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
She asked me to look after her baby in her absence.
- Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
- O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
He looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
She has an absent look on her face.
- Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
I'll never be able to look him in the face again.
- Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.
Let me see what you've got.
- Neyin olduğuna bir bakayım.
Let me see how I feel tomorrow.
- Yarın nasıl hissedeceğime bir bakayım.