He usually looks through the newspapers before breakfast.
- O, gazetelere genellikle kahvaltıdan önce bakar.
I think everyone looks back on their childhood with some regret.
- Bence herkes biraz pişmanlık ile kendi çocukluğuna geri bakar.
Look at this Japanese car.
- Bu Japon arabasına bak.
Every time I look at this picture, I think of my father.
- Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
- Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
- Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
- Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
She asked me to look after her baby in her absence.
- Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
She looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
Look at that mountain which is covered with snow.
- Karlarla örtülü şu dağa bak.
I'll never be able to look him in the face again.
- Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
She looked her child in the face.
- O, karşısındaki çocuğuna baktı.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.