Look at that pretty little girl.
- O güzel küçük kıza bakın.
Look that word up in the dictionary.
- Sözlükte o sözcüğe bakın.
Tom looked around, but didn't see anyone.
- Tom etrafına bakındı ama kimseyi görmedi.
You see, I've got only these two castles, one hundred hectares of land, six cars, four hundreds heads of cattle and twenty racer horses...
- Bakın, benim sahip olduklarım sadece bu iki kale, yüz hektar arazi, altı araba, dört yüz baş sığır ve yirmi koşu atı...
Look at this Japanese car.
- Bu Japon arabasına bak.
Every time I look at this picture, I think of my father.
- Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
Look in the mirror, pal.
- Aynaya bir bak dostum.
Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
- Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
You should look after the children from time to time.
- Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
- Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
She looked at me and smiled.
- O bana baktı ve gülümsedi.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.