What we've already achieved gives us hope for what we can and must achieve tomorrow.
- Önceden başardiğımız yarın başarabileceğimiz ve başarmak zorunda olduğumuz için bize ümit verir.
In order to achieve that, you'll have to take risks.
- Onu başarmak için kendini tehlikeye atmak zorunda kalacaksın.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
He must succeed to his father's business.
- O, babasının işini başarmak zorundadır.
It is easy to say and hard to accomplish.
- Söylemek kolaydır ve başarmak zordur.
Fred told his wife about the goals that he wanted to accomplish.
- Fred başarmak istediği amaçlardan karısına bahsetti.