başında

listen to the pronunciation of başında
Türkçe - İngilizce
by
1. at, near, around: masa başında at the desk, around the table. 2. on his hands: Başında üç çocuk var. He has three children on his hands. He has to support three children. 3. at every: saat başında at the start of every hour
at the head of
at the beginning
at the start

At the start of every weekend, I am both tired and happy. - Her hafta başında, ben hem yorgunum hem de mutluyum.

I'll come over to your place at the start of the holidays. - Ben tatillerin başında senin evine geleceğim.

baş
top

Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit. - Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.

I succeeded in reaching the top of the mountain. - Dağın tepesine ulaşmayı başardım.

baş
{i} beginning

Birth is, in a manner, the beginning of death. - Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.

At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning. - O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.

baş
{i} leader

Republican Party leaders criticized President Hayes. - Cumhuriyetçi Parti liderleri Başkan Hayes'i eleştirdi.

Republican Party leaders criticized President Hayes. - Cumhuriyetçi Parti liderleri Devlet Başkanı Hayes'i eleştirdiler.

baş
{i} head

He is suffering from a headache. - O, baş ağrısından acı çekiyor.

I have a bad headache. - Korkunç derecede başım ağrıyor.

baş
main

The main islands of Japan are Hokkaido, Shikoku, Honshu and Kyushu. - Japonya'nın başlıca adaları Hokkaido, Shikoku, Honshu ve Kyushu'dur.

When to start is the main problem. - Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.

baş
{s} initial

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk. - O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.

başında ateş yanmak
to be upset, be troubled, be distressed
başında beklemek
watch
başında beklemek/durmak
to stand watch over, watch carefully
başında beyaz tüyler bulunan yaban ördeği
baldpate
başında bulunmak
to be at the head of
başında dikilip durmak
to breathe down one's neck
başında durmak
to stand over
başında durmak
sit in
başında kavak yelleri esen
wool gathering
başında kavak yelleri esme
wool gathering
başında kavak yelleri esmek
a) to be in one's salad days b) to daydream
başında olmak
head
başında olmak
be at smth
başında olmak
to head
baş
coconut
baş
heading

What heading does this come under? - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?

baş
prime

Mr Suzuki, who is a former Prime Minister, will be chairman of the committee. - Bay Suzuki, eski bir Başbakan, komitenin başkanı olacak.

The Prime Minister has resigned. - Başbakan istifa etti.

baş
capital

Beijing is the capital of China. - Pekin, Çin'in başkentidir.

The capital of Italy is Rome. - İtalya'nın başkenti Roma'dır.

baş
{i} potato

If I start eating potato chips, I can't stop. - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.

I ate the whole bag of potato chips by myself. - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.

baş
{s} especial

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

baş
{s} foremost
başında
at work

Tom and Mary are at work now. - Tom ve Mary şu anda iş başında.

He is still at work in the workroom. - Çalışma odasında hâlâ iş başında.

yanı başında
right beside, immediately beside, right next to
baş
tete
baş
(Havacılık) course

I see no other course of action. - Başka bir hareket tarzı göremiyorum.

Do you have a course for beginners? - Yeni başlayanlar için bir kursunuz var mı?

baş
key

The mayor presented him with the key to the city. - Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.

It goes without saying that honesty is the key to success. - Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer

baş
cardinal
baş
{s} general

The general use of forks for eating started in the tenth century A.D. - Çatalların yemek için genel kullanımı milattan sonra onuncu yüzyılda başladı.

The mayor addressed the general public. - Belediye başkanı halka hitap etti.

baş
parent

You'll get into trouble if your parents find out. - Ailen anlarsa başın belaya girer.

His parents were glad at his success in the examination. - Ebeveynleri onun sınavdaki başarısından memnunlardı.

baş
(İnşaat) short edge
baş
(Askeri) nose

I don't poke my nose into other people's business. - Burnumu başkalarının işine sokmam.

Don't stick your nose into other people's business. - Başka insanların işine burnunu sokma!

baş
principal

The menopause is the permanent cessation of the ovaries' principal functions. - Menopoz, yumurtalıkların başlıca fonksiyonlarının kalıcı olarak durmasıdır.

Mr. Jackson is our principal. - Bay Jackson, bizim başımız.

baş
bow

They shake hands instead of bowing. - Başla selamlama yerine tokalaştılar.

He bowed to me as he passed by. - O, geçerken beni başıyla selamladı.

baş
helm

To protect your head, you need to wear a helmet. - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.

baş
kephale
baş
master

This movie is indeed a timeless masterpiece. - Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.

Masterpieces are only successful attempts. - Başyapıtlar yalnızca başarılı denemelerdir.

baş
nob

Nobody else got hurt. - Başka hiç kimse yaralanmadı.

Aside from him, nobody else came to the party. - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.

baş
primary

Honesty is the primary reason for his success. - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.

The primary cause of his failure is laziness. - Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.

baş
grand

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

It's fine to make grandiose plans, but I'd like you to start with what you have on your plate. - Bu görkemli planları yapmak iyi fakat tabağında sahip olduğunla başlamanı istiyorum.

baş
primus
baş
premier

The premier and his cabinet colleagues resigned. - Başbakan ve kabine arkadaşları istifa ettiler.

Manchester United is one of the most successful teams in both the Premier League and England. - Manchester United, hem Premier League'de hem de İngiltere'de en başarılı takımlardan biridir.

baş
nut

Nobody listens to this music except nuts. - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.

baş
first

At first, I couldn't play the guitar. - En başta gitar çalamıyordum.

At first each man had paid $10. - İlk başta her insan 10 ABD doları ödemişti.

baş
proto-
baş
chief

Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court. - Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.

The army chief reported that the war was lost. - Genelkurmay başkanı savaşın kaybedildiğini bildirdi.

baş
base

When did you start liking baseball? - Ne zaman beyzbolu sevmeye başladın?

Probably, the prime minister means 'politics based on religious values.' - Muhtemelen Başbakan, dinî değerlere dayalı siyaseti kast ediyordur.

baş
kingpin
akademik yılın başında
at the beginning of the academic year
aklı başında olmak
Be in one's right senses, be in one's right mind
baş
chıef
bilgisayar başında olmak
to be on the computer
masa başında
table tops
ocağın başında yemek yenilen yer
renovated dining space at the beginning of the stove
takımın başında kalmak
(Spor) to remain at the helm
yanı başında
At the beginning of next
adım başı/başında/başına frequently;
at frequent intervals; at close intervals
aklı başında
in one's right mind, sane, rational, sensible
aklı başında
in one's right mind
aklı başında biri olmak
to have a good head on one's shoulders
aklı başında olma
collectedness
aklı başında olma
collectivity
aklı başında olma
sanity
aklı başında olmak
be in one's right senses
aklı başında olmak
be in one's right mind
aklı başında olmak
to be in one's right mind, to have both one's feet on the ground
aklı başında olmamak
be out of one's senses
akılı başında
sensible (someone) who has his/her head screwed on right
akılı başında olmamak
1. to be confused, be unable to think straight. 2. to be unconscious
baş
basis

We work on a piecework basis. - Biz parça başı esasına göre çalışırız.

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

baş
side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth
baş
(Denizcilik) bow
baş
wrestling first class
baş
head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle
baş
fore

According to the weather forecast, the rainy season will set in before long. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.

He lived alone in the forest. - Ormanda yalnız başına yaşadı.

baş
knob
baş
in many idioms self, oneself
baş
noddle
baş
main, head, chief, top
baş
top, summit, crest
baş
costard
baş
arch

Tom loves architecture more than anything else in the world. - Tom mimariyi dünyadaki başka her şeyden daha çok seviyor.

Tom wants to be a successful architect. - Tom başarılı bir mimar olmak istiyor.

baş
off

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential. - Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.

baş
clove (of garlic); cyme; (plant) bulb
baş
central

I work in Central Park every morning starting at six. - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.

Mario Draghi is the head of the European Central Bank. - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.

baş
leader, chief, head
baş
head; chief, leader; beginning; end; top; bow; main, chief, leading, principal, cardinal
baş
outset
baş
in chief
baş
governing
baş
end, either of two ends
baş
sconce
baş
primal
baş
agio, exchange premium
baş
beginnings

In love, there are only beginnings. - Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.

All beginnings are difficult. - Bütün başlangıçlar zordur.

baş
head (of a pin)
baş
(Anatomi) cephal
baş
jemmy
baş
end

You will succeed in the end. - Sonunda başaracaksın.

He tried to kill himself but it ended in failure. - O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.

baş
ending

The film had a great beginning, but the ending wasn't believable. - Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

baş
pate
görev başında ölmek
die in one's boots
görevi başında bulunmayan kimse
absentee
hasta başında yapılan
clinical
başında
1. on the job. 2. during work time
başında
up and doing
başında
on the job

You've only been on the job for about 15 minutes. - Sadece yaklaşık 15 dakika boyunca iş başındaydınız.

You're not supposed to eat on the job. - İş başında yemek yememelisin.

başında bulunmak
to be working
başında eğitim
on the job training
başında olmak
to be at work
işinin başında ölmek
(Konuşma Dili) die with one's boots on
kabak başına/başında patlamak
colloq . to bear the brunt of something; to catch the blame for something
kitabın başında ve sonundaki boş sayfa
flyleaf
kırk yılın başı/başında/ yılda bir
very seldom, once in a blue moon
kırk yılın başında
just for once
sakin ve aklı başında
calm and collected
sofra başında
at the dinner table
sofra başında
at the table, while eating
tandır başında oturmak
to sit around a tendour
vade başında ödenebilir
(Ticaret) payable in advance
yanı başında
by the side of, just beside, close by
zangoç gibi başına dikilmek/ gibi başında durmak
slang to stand over (someone), watch (someone) very closely, breathe down (someone's) neck
ölünün başında beklemek
wake
Türkçe - Türkçe
Bir şeyin sırada önde olanı, önde geleni: "Öldürücü illetlerin başında kalp hastalıklarının geldiği malum."- P. Safa
BAŞ
(Osmanlı Dönemi) t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim
Baş
(Osmanlı Dönemi) NITAB
Baş
ser
aklı başında
Sürekli akıllı davranan
aklı başında
Doğru dürüst, kusursuz
baş
Arazide en yüksek nokta
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
baş
insan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları bulunduran vücudun üst kısmı
baş
Temel, esas: "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para."- H. E. Adıvar
baş
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi
baş
Bir teknenin ön ve ileri kısmı
baş
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
baş
Çıban
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
baş
Temel, esas
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
baş
Başlangıç, önsöz
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu: "Avcumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık."- F. R. Atay
baş
Deniz teknelerinde ön taraf
baş
Bir topluluğu yöneten kimse: "Cumhurbaşkanı devletin başıdır."- Anayasa
baş
Bir şeyin uçlarından biri: "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü."- R. H. Karay
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazıyi yeceklerde tane
baş
Bir topluluğu yöneten kimse
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
Başlangıç

Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.

baş
Bir şeyin uçlarından biri
baş
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
(Osmanlı Dönemi) re's
masa başında
Uygulamaya yönelik olup olmadığına bakmaksızın tartışarak, konuşarak, görüşerek
İngilizce - Türkçe

başında teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

baş
baştan