bağlamak teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- fasten
- tie
Tom bent over to tie his shoes.
- Tom ayakkabılarını bağlamak için eğildi.
I used a ribbon to tie my hair into a ponytail.
- Saçımı bir atkuyruğu bağlamak için bir kurdele kullandım.
- connect
Connecting a PC to the internet isn't rocket science.
- Bir bilgisayarı internete bağlamak roket bilimi değildir.
This road connects the two cities.
- Bu yol iki şehri bağlamaktadır.
- bind
- attach
- {f} attribute
- {f} link
- hook on
- to tie, to band; to fasten; to attach; to join; to bind, to bond; to hitch; to connect; to knot; to bandage; (telefonla) to connect, to put sb through (to sb/sth); (para) to invest; (konuşma vb) to end up, to conclude; (aylık) to assaign; to arrange, to f
- hitch
- fixate
- guy
- bond
- unite
- copulate
- interconnect
- conjoin; band
- cord
- bandage
- fasten up
- clasp
- to finalize (a business deal); to draw up or make (a contract) for (a project, an activity): O işi bağladık. We've finalized that deal
- fix
- do up
- attach , bind , link , connect , mount
- concatenate
- to gird on (one's sword)
- to tie (one's shoes, one's shoelaces, a tie, a ribbon)
- to make (someone) devoted to, bind (someone) to
- (Hukuk) to attach
- (for a skin) to form (on milk, yogurt); (for ice) to form (on the surface of a body of water); (for a wound) to get (a scab) on it, scab over; (for the chimney of a lamp) to get (sooty): Yoğurt kaymak bağladı. The yogurt's skinned over. Bu şişeler çok is bağladı. These lamp chimneys have gotten very sooty
- hook up
- to put (someone) on (a salary); to assign (someone) a regular supply of (rations)
- brace; braid
- (for something) to bind, be binding upon (someone)
- to shut (a door)
- secure with rope
- to cross (one's arms)
- prov. to block; to dam, dam up; to stop the flow of
- infix
- colligate
- to tie (something) up in a bundle
- tie down
- to tie (someone) down, limit the scope of (someone's) activities; to constrain; to fetter
- to bandage, bind up (a wound)
- (hayvan) tether
- to tie (someone, something) to; to bind (someone, something) to; to tie (someone, something) up (with): Saçını kırmızı kurdeleyle bağladı. She tied up her hair with a red ribbon
- {f} access
- {f} lace
- {f} wed
- {f} string
- tether
- {f} knot
- {f} lash
- buckle up
- pin
- arrange
- end up
- fasten on
- put somebody through
- span
- conclude
- (Dilbilim) coop up
- mate
- (Dilbilim) coop in
- pin down
- lock
- truss up
- (Kanun) entrust
- wire up
- bağlamak (kravat)
- tie
- bağcıklarını bağlamak
- lace up
- baş bağlamak
- 1. to cover or tie up one's head (with a scarf). 2. (for grain) to form heads. 3. to take up a duty
- başak bağlamak
- to come into ear
- başını bağlamak
- to marry (off)
- başını bağlamak
- to marry (one) to another
- başını bir yere bağlamak
- to find (a person) a good job and save him from idleness
- bel bağlamak
- rely on
- kabuk bağlamak
- cake
- bağlama
- {i} binding
- bağlama
- {i} fastening
- bağlama
- (Tekstil) weave
- bel bağlamak
- count on
- bel bağlamak
- trust to
- bel bağlamak
- go on
- birbirine bağlamak
- concatenate
- kabuk bağlamak
- scab
- palamarla bağlamak
- moor
- sözleşmeyle bağlamak
- article
- bağla
- (Bilgisayar) anchor
- bağla
- binding
It's not legally binding.
- O yasal olarak bağlayıcı değil.
A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant.
- Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.
- bağla
- (Bilgisayar) link to
I'll give you the link to the website.
- İnternet sitesi için sana bağlantı vereceğim.
Would you be able to write down the link to the site?
- Siteye bağlantı yazabilir misiniz?
- bağla
- {f} tether
- bağlama
- (Bilgisayar) connect
This road connects the two cities.
- Bu yol iki şehri bağlamaktadır.
We need to connect this cable to the generator.
- Bu kabloyu jeneratöre bağlamamız gerekiyor.
- bağlama
- weir
- bağlama
- regulator
- bağlama
- lace
- bağlama
- junction
- bağlama
- brace
- bağlama
- (Ticaret) settlement
- bağlama
- fixation
- bağlama
- home port
- bağlama
- enosis
- bağlama
- tie down
- bağlama
- (İnşaat) couple
- bağlama
- anchorage
- bağlama
- (Denizbilim) securing
- bel bağlamak
- depend
- bel bağlamak
- depend on
- bel bağlamak
- place reliance
- bel bağlamak
- count upon
- bel bağlamak
- (deyim) pin one's faith on
- bel bağlamak
- trust
- birbirine bağlamak
- twist together
- birbirine bağlamak
- interconnect
- birbirine bağlamak
- leashing
- birbirine bağlamak
- link
- birbirine bağlamak
- colligate
- elini ayağını bağlamak
- fetter
- elini kolunu bağlamak
- chain
- elini kolunu bağlamak
- pinion
- elini kolunu bağlamak
- hog-tie
- emniyet kemeri bağlamak
- buckle up
- göbek bağlamak
- become paunchy
- kabuk bağlamak
- form a scab
- kabuk bağlamak
- (Tıp) cicatrize
- kaymak bağlamak
- daydream
- kendine bağlamak
- bewitch
- kravat bağlamak
- tie up
- sımsıkı bağlamak
- truss
- telefon bağlamak
- put through
- telefon bağlamak
- transfer call to
- toka ile bağlamak
- buckle
- bağlama
- affiliation
- bağla
- ascribe to
- bağla
- {f} rope
Tom tied the rope around his waist.
- Tom ipi beline bağladı.
Tom was tied with a yellow nylon rope.
- Tom sarı renkli naylon bir iple bağlandı.
- bağla
- {f} tied
Mother tied up three pencils with a piece of string.
- Annem bir parça ip ile üç kurşun kalemi bağladı.
Tom wrapped the package and tied it with strings.
- Tom paketi sardı ve iplerle bağladı.
- bağla
- plumb in
- bağla
- {f} linked
Tom linked to my website from his blog.
- Tom bloğundan benim siteme bağlandı.
The events were closely linked.
- Olaylar yakından bağlantılı idi.
- bağla
- {f} fastening
- bağla
- tie up
Tom is going to want to tie up some loose ends.
- Tom bazı yarım kalmış işleri bağlayacak.
- bağla
- {f} attaching
- bağla
- {f} link
It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism.
- ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.
Tom linked to my website from his blog.
- Tom bloğundan benim siteme bağlandı.
- bağla
- buckle up
- bağla
- {f} fastened
He fastened the horse's pack with a rope.
- O, atın yükünü iple bağladı.
Please make sure that your seat belt is securely fastened.
- Emniyet kemerinizin güvenle bağlanmış olduğundan emin olun.
- bağla
- {f} lace
Tom tied his shoe laces.
- Tom ayakkabı bağlarını bağladı.
Mary laced up her boots.
- Mary çizmelerini bağladı.
- bağla
- {f} connecting
I'm not connecting your computers.
- Ben senin bilgisayarlarını bağlamıyorum.
I am connecting this computer to the Internet.
- İnternet'e bu bilgisayarla bağlanıyorum.
- bağla
- bind
A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant.
- Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.
It's not legally binding.
- O yasal olarak bağlayıcı değil.
- bağla
- do up
- bağla
- {f} cord
He connected the cord to the machine.
- O, kordonu makineye bağladı.
A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord.
- Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.
- bağla
- ascribe
We ascribe his success to hard work.
- Onun başarısını sıkı çalışmaya bağladık.
- bağla
- {f} strapping
- bağla
- fasten
Fasten your seatbelt.
- Emniyet kemerini bağla.
Fasten your seat belt when you drive.
- Araba kullanırken emniyet kemerinizi bağlayın.
- bağla
- {f} attached
Tom attached some twine to the kite.
- Tom uçurtmaya biraz ip bağladı.
Mary attached Tom's mittens to his coat.
- Mary Tom'un eldivenlerini ceketine bağladı.
- bağla
- {f} strap
- bağla
- {f} tie
The bureaucrats maintain solid ties with the gigantic corporations.
- Bürokratlar dev şirketler ile sağlam bağları sürdürürler.
Mother tied up three pencils with a piece of string.
- Annem bir parça ip ile üç kurşun kalemi bağladı.
- bağla
- hook up
- bağla
- {f} bond
You can't destroy the precious bond between mother and child.
- Anne ve çocuk arasındaki değerli bağları yok edemezsiniz.
- bağla
- {f} taping
- bağla
- attach
Tom attached the string to the kite.
- Tom ipi uçurtmaya bağladı.
The driver is deeply attached to his old car.
- Sürücü eski arabasına derinden bağlandı.
- bağla
- ascribe to be
- bağla
- attach to
- bağla
- ligate
- bağla
- {f} coupling
- bağla
- {f} secured
- bağlama
- fixture
- bağlama
- mooring
- bağlama
- attachment
- bağlama
- ligation
- bağlama
- joining
- bağlama
- {i} bonding
- bağlama
- clamping
- bağlama
- fixing
- bağlama
- coupler
- bağlama
- tying
- bağlama
- coupling
- bağlama
- {i} taping
- bağla
- corded
- bağla
- bonded
- bağla
- {f} secure
Tom knotted the rope securely.
- Tom ipi güvenli bir biçimde bağladı.
Please make sure that your seat belt is securely fastened.
- Emniyet kemerinizin güvenle bağlanmış olduğundan emin olun.
- bağla
- bonding
- bağlama
- (Muzik) The bağlama is a stringed musical instrument shared by various cultures in the Eastern Mediterranean. In Turkish bağlamak means 'to tie,' a reference to the tied-on frets of the instrument. Like most stringed instruments, it can either be played with a plectrum (i.e., pick), or with a fingerpicking style known as şelpe
- birbirine bağlamak
- leash
- gönül bağlamak, yakınlık duymak
- hearts to connect, to sympathize
- ip ile bağlamak
- lash
- karara bağlamak
- decree
- kendine bağlamak
- Connect yourself
- sonuca bağlamak
- To connect the results
- umut bağlamak
- hopes to
- yağ bağlamak
- fatten
- altmışaltıya bağlamak
- slang 1. to put (someone) off with empty promises. 2. to pretend to have solved (a matter)
- altını bağlamak
- diaper
- atını sağlam kazığa bağlamak
- to take precautions in one's business
- ayakkabılarını bağlamak
- lace up one's shoes
- ayaklarını birbirine bağlamak
- hobble
- ayakına bağ vurmak/ını bağlamak
- to hinder
- ayarlı aynaya bağlamak
- index
- aylık bağlamak
- to put (someone) on salary; to grant a monthly allowance (to)
- aylık bağlamak
- salary
- aylık bağlamak
- to pension, to salary
- açlıktan göbeğine taş bağlamak
- to be hungry and in a hopeless state
- ağzını bağlamak
- muzzle
- bağla
- belay
- bağla
- ascribeto
- bağla
- plumbin
- bağla
- doup
- bağlama
- lacing
- bağlama
- ling. liaison
- bağlama
- fastening, connecting, binding, tying; brace, crossbeam; an instrument with three double strings
- bağlama
- mech. coupling
- bağlama
- bond
- bağlama
- connecting
Connecting a PC to the internet is not rocket science.
- İnternete bir PC bağlamak roket bilimi değildir.
Connecting a PC to the internet isn't rocket science.
- Bir bilgisayarı internete bağlamak roket bilimi değildir.
- bağlama
- a plucked instrument with three double strings and a long neck
- bağlama
- immobilization
- bağlama
- brace, crossbeam
- bağlama
- attribution
- bağlama
- lashing; folk instrument with three double strings
- bağlama
- tying; binding
- bağlama
- {i} lashing
- bağlama
- moorage