I'm sick and tired of the way you yell at me.
- Bana bağırma tarzından bıktım usandım.
Tom didn't have to yell at me.
- Tom bana bağırmak zorunda değildi.
Yelling and screaming is not going to get you anywhere.
- Bağırmak ve çığlık atmak seni hiç bir yere götürmez.
Tom started screaming.
- Tom bağırmaya başladı.
Each house is within shouting distance of another.
- Her ev diğerine bağırma mesafesindedir.
Shouting at your computer will not help.
- Bilgisayarınıza bağırmak işe yaramaz.
Your yelling and howling is called a psychosis. I ask, I beg you to see a therapist before you get instituonalized.
- Bağırman ve uluman ruhsal bir bozukluk. Soruyorum, hastaneye kaldırılmadan önce terapiste gitmen için sana yalvarıyorum.
Tom began to cry hysterically.
- Tom çılgınca bağırmaya başladı.
I felt an impulse to cry out loud.
- Yüksek sesle bağırmak için bir dürtü hissettim.
I felt like screaming.
- Canım bağırmak istedi.
I wish Tom would stop screaming all the time.
- Keşke Tom sürekli bağırmaktan vazgeçse.
Yelling and screaming is not going to get you anywhere.
- Bağırmak ve çığlık atmak seni hiç bir yere götürmez.
Mary felt guilty about yelling at her daughter.
- Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.
I had to shout in order to be heard.
- Duyulmak için bağırmak zorunda kaldım.
I don't want to shout.
- Bağırmak istemiyorum.
I felt an impulse to cry out loud.
- Yüksek sesle bağırmak için bir dürtü hissettim.
You don't have to cry out. I can hear you.
- Bağırmak zorunda değilsin. Seni duyabiliyorum.
We heard somebody shout.
- Birinin bağırdığını duyduk.
Someone is shouting for help.
- Biri yardım için bağırıyor.
You don't have to cry out. I can hear you.
- Bağırmak zorunda değilsin. Seni duyabiliyorum.
I felt an impulse to cry out loud.
- Yüksek sesle bağırmak için bir dürtü hissettim.
You don't have to shout at the top of your voice.
- Avazının çıktığı kadar bağırmak zorunda değilsiniz.
I felt an impulse to cry out loud.
- Yüksek sesle bağırmak için bir dürtü hissettim.
You don't have to cry out. I can hear you.
- Bağırmak zorunda değilsin. Seni duyabiliyorum.