bağırma

listen to the pronunciation of bağırma
Türkçe - İngilizce
{i} yell

Mary felt guilty about yelling at her daughter. - Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.

I'm sick and tired of the way you yell at me. - Bana bağırma tarzından bıktım usandım.

scream

Don't scream before you get injured. - İncinmeden önce bağırma.

Tom just kept screaming. - Tom sadece bağırmaya devam etti.

exclamation
shout

Each house is within shouting distance of another. - Her ev diğerine bağırma mesafesindedir.

They were all hoarse from shouting. - Bağırmaktan sesleri kısıldı.

whoop
outcry
hollo
holloa
howl

Your yelling and howling is called a psychosis. I ask, I beg you to see a therapist before you get instituonalized. - Bağırman ve uluman ruhsal bir bozukluk. Soruyorum, hastaneye kaldırılmadan önce terapiste gitmen için sana yalvarıyorum.

bellow
call, shout, yawp, yell
cry

There is no use crying for help. No one will hear you. - Yardım için bağırmanın faydası yok. Hiç kimse seni duymayacak.

I'm tired of my kids crying. - Çocuklarımın bağırmasından bıktım.

whooping
vociferation
{i} bawling
roar
{i} hoop
bağırmak
scream

Yelling and screaming is not going to get you anywhere. - Bağırmak ve çığlık atmak seni hiç bir yere götürmez.

I wish Tom would stop screaming all the time. - Keşke Tom sürekli bağırmaktan vazgeçse.

bağırmak
yell

Did you really have to yell that loud? - Gerçekten yüksek sesle bağırmak zorunda mıydın?

I am hoarse from yelling so much. - Fazla bağırmaktan sesim kısıldı.

bağır
{i} bosom
bağırmak
shout

I don't want to shout. - Bağırmak istemiyorum.

I had to shout in order to be heard. - Duyulmak için bağırmak zorunda kaldım.

bağırmak
shout out
bağırmak
roar
bağırmak
exclaim
bağırmak
{f} bark
bağırmak
call
bağırmak
bawl
bağırmak
thunder
bağırmak
{f} hoot
bağırmak
holloa
bağır
(Anatomi) interior organs
bağır
chest
bağır
internal organs
bağır
(Tıp) sternum
bağır
middle part
bağırmak
(Konuşma Dili) let drive
bağırmak
cry out for
bağırmak
shout down
bağırmak
scream at
bağırmak
{f} hoop
bağırmak
(Dilbilim) pop off to
bağırmak
lift up one's voice
bağırmak
{f} bellow
bağırmak
scream out
bağırmak
call out
bağırmak
call on
bağır
cry out

You don't have to cry out. I can hear you. - Bağırmak zorunda değilsin. Seni duyabiliyorum.

I felt an impulse to cry out loud. - Yüksek sesle bağırmak için bir dürtü hissettim.

bağır
{f} bawl
bağır
cry out for
bağır
{f} shout

Someone is shouting for help. - Biri yardım için bağırıyor.

Each house is within shouting distance of another. - Her ev diğerine bağırma mesafesindedir.

bağır
vociferate
bağırmak
whoop
bağırmak
blare
bağırmak
snap at
bağırmak
sing out
bağırmak
cry

I felt an impulse to cry out loud. - Yüksek sesle bağırmak için bir dürtü hissettim.

You don't have to cry out. I can hear you. - Bağırmak zorunda değilsin. Seni duyabiliyorum.

bağırmak
whine
bağır
bawling
bağırmak
{f} howl
bağırmak
shout at

You don't have to shout at the top of your voice. - Avazının çıktığı kadar bağırmak zorunda değilsiniz.

bağır
bosom, breast; middle part; internal organs
bağır
saddle (of a mountain)
bağır
middle part (of an archery bow)
bağır
bosom, breast
bağır
bowels, internal organs, viscera
bağır
holler
bağır
splanchnic
bağır
petto
bağırmak
bark at
bağırmak
ejaculate
bağırmak
to shout, holler, yell; to bellow; to bray
bağırmak
(for something) virtually to trumpet, advertise (something) clearly: Afet geliyorum diye bağırıyordu, fakat aldıran yoktu. The catastrophe all but announced that it was going to happen, yet no one took any notice. Duvardaki saat, zamanın ne kadar azaldığını bağırıyordu. The clock on the wall was virtually shouting how little time remained. bağırıp çağırmak
bağırmak
to shout, to call, to cry, to cry out, to exclaim, to scream, to clamour, to yell
bağırmak
to bawl (someone) out, rail at, berate
bağırmak
(for an animal) to make a loud noise, carry on
bağırmak
holler
bağırmak
hollo
bağırmak
to rant and rave, carry on
bağırmak
acclaim
bağırmak
yammer
bağırmak
vociferate
bağırmak
{f} yawp
bağırmak
troat
bağırmak
cry out

I felt an impulse to cry out loud. - Yüksek sesle bağırmak için bir dürtü hissettim.

You don't have to cry out. I can hear you. - Bağırmak zorunda değilsin. Seni duyabiliyorum.

öfkeyle bağırma
falsetto
Türkçe - Türkçe
Bağırmak işi
haykırı
Bağır
ahşa
Bağır
(Osmanlı Dönemi) HAVSA
Bağırmak
böğürmek
Bağırmak
melemek
Bağırmak
banlamak
Bağırmak
kişnemek
Bağırmak
anırmak
Bağırmak
bozlamak
Bağırmak
miyavlamak
Bağırmak
kükremek
bağır
Ciğer, bağırsak gibi vücut boşluklarında bulunan organların ortak adı, ahşa
bağır
Göğüs
bağır
Göğüs: "Yakup, ceketini, mintanını, içliğini çıkarmış, bağrını yağmura vermiş, bir heykel gibi sessiz ve kımıldamadan duruyor."- T. Buğra
bağır
Ok yayı ve dağda orta bölüm
bağırmak
İnsan yüksek ve gür ses çıkarmak: "Yaşasın hürriyet diye bağırsa ismi tarihe geçecekti."- Ö. Seyfettin
bağırmak
Kendini belli etmek
bağırmak
İnsan yüksek ve gür ses çıkarmak
bağırmak
Yüksek sesle azarlamak
bağırma