bırakmayan

listen to the pronunciation of bırakmayan
Türkçe - İngilizce
retentive
Having power to retain; as, a retentive memory

Nor airless dungeon, nor strong links of iron, Can be retentive to the strength of spirit. Shak.

{a} able to retain, faithful
If you have a retentive memory, you are able to remember things very well. Luke had an amazingly retentive memory. a retentive memory or mind is able to hold facts and remember them anal
That which retains or confines; a restraint
{s} tending to keep possession; tending to hold, tending to maintain; having a good memory
tending to retain; "a retentive memory"; "soils retentive of moisture"
tending to retain; "a retentive memory"; "soils retentive of moisture
bırak
drop out

Do you really want to drop out of high school? - Liseyi bırakmayı gerçekten istiyor musun?

Unfortunately, I had to drop out of college because I couldn't afford the tuition. - Maalesef okul ücretini göze alamadığım için üniversiteyi bırakmak zorunda kaldım.

bırak
forgone
iz bırakmayan
trackless
bırak
(Konuşma Dili) cheese it
bırak
(Bilgisayar) drop

Tom dropped out of the tournament. - Tom turnuvayı bıraktı.

Tom dropped Mary off in front of John's. - Tom, Mary'yi John'un evinin önünde bıraktı.

bırak
(Bilgisayar) dismiss
bırak
let him have his say
bırak
let it be
bırak
{f} releasing

I'm releasing the prisoners. - Tutukluları serbest bırakıyorum.

We're releasing all the sentences we collect under the Creative Commons Attribution license. - Topladığımız tüm cümleleri Creative Commons Attribution lisansı altında serbest bırakıyoruz.

bırak
{f} quitted
bırak
relinquish
bırak
{f} relinquishing
bırak
quit

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

He decided to quit smoking. - Sigarayı bırakmaya karar verdi.

bırak
let out
bırak
let alone

I don't have a cent, let alone a dollar. - Bırak bir doları bir sentim bile yok

He can't run his own family, let alone a nation! - Bırak bir ulusu, o kendi ailesini idare edemez.

bırak
let alone şöyle dursun
bırak
chuck it!
bırak
stop it

I should've tried to stop it. - Onu bırakmayı denemeliydim.

bırak
cut it out!
bırak
drop it!

We've been talking about this for hours. Can we just drop it? - Bunun hakkında saatlerdir konuşuyoruz. Bırakabilir miyiz?

bırak
unhand
bırak
forgo

Tom forgot to release the brake. - Tom freni bırakmayı unuttu.

Tom forgot where he left his umbrella. - Tom şemsiyesini nereye bıraktığı unuttu.

bırak
cut it out
bırak
forwent
bırak
maroon
bırak
chuck it
bırak
foregoing
bırak
{f} drop it

We've been talking about this for hours. Can we just drop it? - Bunun hakkında saatlerdir konuşuyoruz. Bırakabilir miyiz?

mirasçıya bir şey bırakmayan
inofficious
peşini bırakmayan kimse
heeler
yakasını bırakmayan
besetting
bırakmayan