bırakılabilir

listen to the pronunciation of bırakılabilir
Türkçe - İngilizce
allowable
Praiseworthy
Able to be added or deducted in consideration of something
Appropriate; satisfactory; acceptable
Permissible; tolerable; legitimate
{a} that may be allowed, lawful
If people decide that something is allowable, they let it happen without trying to stop it. Capital punishment is allowable only under exceptional circumstances. = permissible
deductible according to the tax laws possible to allow; "a degree of freedom allowable among friends" deserving to be allowed or considered
Proper to be, or capable of being, allowed; permissible; admissible; not forbidden; not unlawful or improper; as, a certain degree of freedom is allowable among friends
Intellectually admissible; valid; probable
deserving to be allowed or considered
Praiseworthy; laudable
Allowable costs or expenses are amounts of money that you do not have to pay tax on
{s} permissible, permitted
deductible according to the tax laws possible to allow; "a degree of freedom allowable among friends"
bırak
drop out

Did Tom ever tell you why he decided to drop out of school? - Tom neden okulu bırakmaya karar verdiğini sana hiç söyledi mi?

Unfortunately, I had to drop out of college because I couldn't afford the tuition. - Maalesef okul ücretini göze alamadığım için üniversiteyi bırakmak zorunda kaldım.

bırak
forgone
bırak
(Konuşma Dili) cheese it
bırak
(Bilgisayar) drop

I'll drop you off at the station. - Seni arabayla İstasyona bırakacağım.

Tom dropped Mary off in front of John's. - Tom, Mary'yi John'un evinin önünde bıraktı.

bırak
(Bilgisayar) dismiss
bırak
let him have his say
bırak
let it be
bırak
{f} releasing

We're releasing all the sentences we collect under the Creative Commons Attribution license. - Topladığımız tüm cümleleri Creative Commons Attribution lisansı altında serbest bırakıyoruz.

I'm releasing the prisoners. - Tutukluları serbest bırakıyorum.

bırak
{f} quitted
bırak
relinquish
bırak
{f} relinquishing
bırak
quit

You must quit smoking cigarettes. - Sigarayı bırakmalısın.

He decided to quit smoking. - Sigarayı bırakmaya karar verdi.

bırak
let out
bırak
let alone

I can't read French, let alone speak it. - Fransızcayı bırak konuşmayı okuyamam bile.

I can't even walk, let alone run. - Koşmayı bırak, yürüyemiyorum bile.

bırak
let alone şöyle dursun
bırak
chuck it!
bırak
stop it

I should've tried to stop it. - Onu bırakmayı denemeliydim.

bırak
cut it out!
bırak
drop it!

We've been talking about this for hours. Can we just drop it? - Bunun hakkında saatlerdir konuşuyoruz. Bırakabilir miyiz?

bırak
unhand
bırak
forgo

After the interruption I went back to my reading but forgot where I'd left off. - Kesintiden sonra tekrar okumaya döndüm ama nerede bıraktığımı unuttum.

Tom forgot where he left his umbrella. - Tom şemsiyesini nereye bıraktığı unuttu.

bırak
cut it out
bırak
forwent
bırak
maroon
bırak
chuck it
bırak
foregoing
bırak
{f} drop it

We've been talking about this for hours. Can we just drop it? - Bunun hakkında saatlerdir konuşuyoruz. Bırakabilir miyiz?