büyütme

listen to the pronunciation of büyütme
Türkçe - İngilizce
enlargement
amplification
magnification

This microscope has a 100X magnification. - Bu mikroskopun 100X büyütmesi vardır.

upsizing , magnification
parlay
enlargement, making (something) large
making big
aggrandizement
foster child; exaggeration
foster child; girl brought up as a servant
(Hukuk) expansion CCCC
exaggeration
phot. enlargement, blowup
nurturing
magnify
expansion
(Gıda) growth
augment
(Bilgisayar) zoom in
exaggerate
bringing-up
augmentation
upsizing
hyperbole
extension
büyü
magic

Can S. Jobs bring back the magic to Disney? - S.Jobs Disney'e büyüyü geri getirebilir mi?

In Japanese folklore, bakeneko are cats with magical powers. - Japon folklöründe, bakenekolar büyülü güçleri olan kedilerdir.

büyü
{i} sorcery

There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd. - Kalabalıktan gelen uğursuz bir ses Bunun arkasında büyücülük var dedi.

büyütmek
enlarge

He wanted to enlarge his sphere of influence. - O, etki yaptığı alanı büyütmek istedi.

büyütmek
aggrandize
büyütmek
{f} amplify
büyü
spell

She put him under a spell. - O, ona bir büyü yaptı.

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

büyütme gücü
magnifying power
büyütmek
raise

Sami's wife was left to raise her child alone. - Sami'nin karısı çocuğunu yalnız başına büyütmek için ayrıldı.

You were in prison, so I had to raise our children by myself. - Sen hapishanedeydin bu yüzden çocuklarımızı kendim büyütmek zorunda kaldım.

büyü
charm

Paris has a great charm for Japanese girls. - Paris Japon kızları için büyük bir cazibeye sahiptir.

They sat still as if they were charmed by the music. - Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.

büyütmek
rear
büyütmek
magnify
büyü
fascination

Studying languages is my biggest fascination and hobby. - Dil öğrenmek benim en büyük tutkum ve hobimdir.

büyütmek
augment
büyütmek
overstate
büyütmek
{f} foster
büyütmek
dignify
büyütmek
develop
büyütmek
upgrade
büyütmek
{f} enhance
büyü
enchant

You need several wizards to enchant the necklace. - Kolyeyi büyülemek için birkaç sihirbaza ihtiyacın var.

I'm not enchanting their children. - Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.

büyü
occultism
büyü
weird
büyü
conjure
büyütmek
fill out
büyütmek
{f} nourish
büyütmek
{f} dilate
büyütmek
scale up
vites büyütme
(Otomotiv) upshift
büyü
theurgy
büyü
crescere
büyü
voodoo
büyü
{i} witchcraft

She liked to read about witchcraft. - O, büyücülükle ilgili şeyler okumayı seviyordu.

Tom was accused of practicing witchcraft. - Tom, büyü uygulama konusunda suçlanıyordu.

büyü
conjuration
büyü
voodooism
büyü
incantation
büyü
bewitchment
büyü
enchantment
büyü
black art

Tom is a practitioner in the black arts. - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.

büyü
hex
büyü
grow up

Where in Japan did you grow up? - Japonya'da nerede büyüdünüz?

I want to be a pilot when I grow up. - Büyüdüğüm zaman bir pilot olmak istiyorum.

büyü
sortilege
büyü
{f} grown up

He is, as it were, a grown up baby. - O, adeta, büyümüş bir bebek.

Tom can see the many weeds that had grown up around the house. - Tom evin etrafında büyümüş olan pek çok yabani otları görebiliyor.

büyü
bewitchery
büyü
grow

Our international sales continue to grow, bringing the name of Toyo Computer into businesses world-wide. - Uluslararası satışlarımız büyümeye, Toyo Computer adını dünya çapında iş dünyasına getirmeye devam ediyor.

I want to be a pilot when I grow up. - Büyüdüğüm zaman bir pilot olmak istiyorum.

büyütmek
bring up
büyütmek
breed
büyütmek
bring sb up
büyütmek
nurture
büyütmek
{f} exaggerate
büyütmek
overrate
büyütmek
expand

Tom wanted to expand his business. - Tom işini büyütmek istedi.

büyü
spells

Tom has a lot of dizzy spells. - Tom'un birçok baş döndürücü büyüleri vardır.

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

büyü
put spell
büyütmek
up scale
büyütmek
largen
Büyütmek
zoom
Büyütmek
maximize
büyü
hoodoo
büyü
the black art

Tom is a practitioner in the black arts. - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.

büyü
magic, spell, incantation, sorcery, charm
büyü
(hint) Maya
büyü
glamor

She's a glamorous girl. - O büyüleyici bir kız.

büyü
witchery
büyü
medicine

Grandmother believes that Chinese medicines are the best. - Büyükanne, Çin ilaçlarının en iyi olduğuna inanıyor.

There's a big bottle of aspirin in the medicine cabinet. - Ecza dolabında büyük bir şişe aspirin var.

büyü
romance
büyü
glamour [Brit.]
büyü
obeah
büyü
witching
büyü
{i} glamour
büyü
art

Great artists have no country. - Büyük sanatçıların vatanı yoktur.

John grew up to be a great artist. - John büyük bir sanatçı oldu.

büyü
burgeon
büyütmek
to bring up (a child)
büyütmek
glorify
büyütmek
greaten
büyütmek
(silindir) rebore
büyütmek
make the most of
büyütmek
to magnify
büyütmek
soup up
büyütmek
make big
büyütmek
to enlarge, to expand; to magnify; to exaggerate, to magnify, to overstate; to bring up, to nurture, to foster, to rear, to breed
büyütmek
to enlarge, make bigger
büyütmek
zoom in , zoom , magnify , enlarge
büyütmek
grow

It takes years to grow a tree, yet it takes seconds to cut it. - Bir ağacı büyütmek yıllar alır, ve ama onu kesmek saniyeler sürer.

büyütmek
blow up
büyütmek
dramatize
büyütmek
extend
büyütmek
embosom
civciv büyütme makinesi
brooder
en fazla büyütme
(Bilgisayar) max zoom in
Türkçe - Türkçe
Birisi tarafından yetiştirilmiş kimse
Uzakta duran cisimlere dürbün veya benzeri bir araçla bakıldığında cismi gören açının çıplak gözle bakıldığı zamanki açıya oranı
Büyütmek işi
(Osmanlı Dönemi) isti'zam
BÜYÜ
(Osmanlı Dönemi) Cin gibi manevî varlıklar aracılığı ile insan veya başka varlıklar üzerinde etki meydana getirme işi. Dinimiz büyücülerin şerrinden, kötülüklerinden Allah'a sığınmamızı emreder. Müslüman büyücülük yapmaz
Büyütmek
(Osmanlı Dönemi) TECHİR
büyü
Karşı durulmaz güçlü etki: "Ondan tüten görünmez bir büyünün içinde titriyorum."- Y. Z. Ortaç
büyü
Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad, afsun, sihir, füsun, bağı: "Akkız Ana, Hasan'a gönül vermenin bir büyü olduğunu, ne kadar anlatmışsa da kâr etmemiş."- H. E. Adıvar
büyü
Karşı durulmaz güçlü etki
büyütmek
Abartmak, mübalâğa etmek
büyütmek
Büyük duruma getirmek, genişletmek
büyütmek
Yetiştirmek, bakmak
büyütmek
Abartmak, mübalağa etmek: "Bir ara yine işi büyüttüğüne, hayale kapıldığına hükmetti."- R. H. Karay
büyütmek
Yetiştirmek, bakmak: "Büyüt bu fidanı ey genç / Hazır yeşermişken."- B. Necatigil
büyütme