In order to grow well, these plants need soil that does not contain too much moisture.
- İyi büyümek için, bu bitkilerin çok fazla nem içermeyen toprağa ihtiyacı var.
They don't want to grow old.
- Büyümek istemiyorlar.
If you want to grow up, you have to drink a lot of milk.
- Büyümek istiyorsan, çok süt içmek zorundasın.
Boston was a great place to grow up.
- Boston büyümek için harika bir yerdi.
Boston was a great place to grow up.
- Boston büyümek için harika bir yerdi.
Tom was lucky to grow up bilingual.
- Tom iki dilli büyümek için şanslıydı.
Tom was lucky to grow up bilingual.
- Tom iki dilli büyümek için şanslıydı.
They don't want to grow old.
- Büyümek istemiyorlar.
In Japanese folklore, bakeneko are cats with magical powers.
- Japon folklöründe, bakenekolar büyülü güçleri olan kedilerdir.
I'll use magic on him and turn him into a frog.
- Ona büyü yapacağım ve bir kurbağaya çevireceğim.
The construction of a highway will contribute to the growth of the suburbs.
- Ana yollar banliyölerin büyümesine katkıda bulunacaktır.
Chinese officials say economic growth has dropped to a three-year low because of the world economy.
- Çinli yetkililer ekonomik büyümenin dünya ekonomisinden dolayı üç yıl içinde en düşük seviyesine düştüğünü söylüyor.
There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd.
- Kalabalıktan gelen uğursuz bir ses Bunun arkasında büyücülük var dedi.
She put him under a spell.
- O, ona bir büyü yaptı.
Tom had a coughing spell.
- Tom'un öksürük büyüsü vardı.
They were all charmed by her song.
- Onların hepsi onun şarkısı tarafından büyülendi.
She is a charming woman.
- O büyüleyici bir kadındır.
Studying languages is my biggest fascination and hobby.
- Dil öğrenmek benim en büyük tutkum ve hobimdir.
Change can sometimes be difficult, but it can also open up new opportunities and be a means of personal growth and development.
- Değişim bazen zor olabilir, ancak yeni fırsatlar yaratabilir ve kişisel büyüme ve gelişme aracı olabilir.
Which is more important, economic development or environmental protection?
- Hangisi daha önemlidir, ekonomik büyüme mi yoksa çevrenin korunması mı?
I'm not enchanting their children.
- Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.
Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once.
- Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.
Our international sales continue to grow, bringing the name of Toyo Computer into businesses world-wide.
- Uluslararası satışlarımız büyümeye, Toyo Computer adını dünya çapında iş dünyasına getirmeye devam ediyor.
Love began to grow between the two.
- Aşk iki kişi arasındaki büyümeye başladı.
Mary was accused of practicing witchcraft.
- Mary, büyü uygulama konusunda suçlanıyordu.
Tom was accused of practicing witchcraft.
- Tom, büyü uygulama konusunda suçlanıyordu.
Tom is a practitioner in the black arts.
- Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.
Where in Japan did you grow up?
- Japonya'da nerede büyüdünüz?
I want to be somebody when I grow up.
- Büyüdüğümde ben önemli biri olmak istiyorum.
Sandra has grown up to be a beautiful woman.
- Sandra büyüdüğünde güzel bir kadın oldu.
His children have grown up.
- Onun çocukları büyüdü.
Our international sales continue to grow, bringing the name of Toyo Computer into businesses world-wide.
- Uluslararası satışlarımız büyümeye, Toyo Computer adını dünya çapında iş dünyasına getirmeye devam ediyor.
I want to be a pilot when I grow up.
- Büyüdüğüm zaman bir pilot olmak istiyorum.
Tom has a lot of dizzy spells.
- Tom'un birçok baş döndürücü büyüleri vardır.
I don't believe in spells and charms.
- Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.
Tom is a practitioner in the black arts.
- Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.
She's a glamorous girl.
- O büyüleyici bir kız.
Grandmother believes that Chinese medicines are the best.
- Büyükanne, Çin ilaçlarının en iyi olduğuna inanıyor.
There's a big bottle of aspirin in the medicine cabinet.
- Ecza dolabında büyük bir şişe aspirin var.
He is one of the greatest artists in Japan.
- Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.
John grew up to be a great artist.
- John büyük bir sanatçı oldu.
Price increases explain the difference between the real and nominal growth rates.
- Fiyat artışları reel ve nominal büyüme oranları arasındaki farkı açıklar.
The tree stopped growing.
- Ağaç büyümeyi durdurdu.
Tom talked about growing up in Boston.
- Tom Boston'da büyüme hakkında konuştu.