bütünleştirme

listen to the pronunciation of bütünleştirme
Türkçe - İngilizce
aggregate
(Ticaret) aggregation
integration
bütün
entire

Working together, they cleaned the entire house in no time. - Birlikte çalışarak, bütün evi çabucak temizlediler.

They spent the entire day on the beach. - Onlar bütün günü sahilde geçirdiler.

bütün
all

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

Money is the root of all evil. - Para bütün kötülüğün köküdür.

bütün
whole

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

I spent the whole afternoon chatting with friends. - Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.

bütün
{s} complete

Having worked on the farm all day long, he was completely tired out. - Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.

This isn't completely wrong. - O bütünüyle yanlış değil.

bütün
utter
bütün
{i} gross

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün bebek dişlerini bu kibrit kutusunda biriktirdin mi? Bu iğrenç!

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün çocukluk dişlerini bu kibrit kutusunda mı biriktirdin? Bu iğrenç!

bütün
the total
bütün
pan

The whole city is in panic. - Bütün şehir panik içinde.

bütün
intact
bütün
every

All countries have a responsibility to preserve the ancestral relics of every people group within their borders, and to pass these on to the coming generations. - Bütün ülkeler, tüm sınırları içindeki insan grupların ecdat yadigar eserlerini koruma ve gelecek nesillere aktarma sorumluluğu var.

I have read every book in the library. - Kütüphanede bütün kitapları okudum.

bütün
out-and-out
bütün
monolith
bütün
grand

My grandmother told me about her whole life. - Büyükannem kendisinin bütün hayatını bana anlattı.

Grandmother died, leaving the whole family stunned. - Büyükanne bütün aileyi buz kesilmiş bırakarak öldü.

bütün
continuum
bütün
overall
bütün
thorough
bütün
full

My whole day was full of surprises. - Bütün günüm sürprizlerle doluydu.

All the hotels in town are full. - Şehirdeki bütün oteller dolu.

bütün
all-out
bütün
entirely

Sami is still not entirely satisfied. - Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.

You're not entirely wrong. - Sen bütünüyle hatalı değilsin.

bütün
sum total
bütün
integral
bütün
integrate
bütün
omni-
bütün
entirety

We need to view this in its entirety. - Bütünüyle bunu incelememiz gerekiyor.

Examine the question in its entirety. - Soruyu bütünü ile inceleyin.

bütün
all the
bütün
total

I'm totally not exaggerating. - Bütünüyle abartmıyorum.

A totally ordered set is often called a chain. - Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.

bütün
aggregate
bütün
holo-
bütünleştirmek
unify

We need a new director to unify our company. - Şirketimizi bütünleştirmek için yeni bir müdüre ihtiyacımız var.

Bütünleştirmek
defragment
bütün
out and out
bütün
totality
bütün
(a) whole, (a) totality
bütün
total, sum
bütün
whole, entire, total; all
bütün
clear
bütün
unbroken
bütün
round

It is very cold here all the year round. - Bütün yıl boyunca burada hava çok soğuk.

It is warm there all the year round. - Orada hava bütün yıl boyu sıcak.

bütün
solid
bütün
undivided
bütün
(before plural form) all
bütün
omni
bütün
all over the

The life of Lincoln is read by children all over the world. - Lincoln'un hayatı bütün dünyada çocuklar tarafından okunur.

English has spread all over the country. - İngilizce bütün ülkede yayıldı.

bütün
one and only
bütün
whole, entire, total, complete
bütün
holo
bütün
large (bill, money)
bütün
complement
bütün
all out
bütün
unbroken, undivided
bütün
the whole

Tom spent the whole day reading in bed. - Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

bütün
sheer
bütün
allout
bütün
outright
bütün
teetotal
bütün
integer
bütün
aipha
bütün
monolithic
bütün
{i} ensemble
Türkçe - Türkçe

bütünleştirme teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Bütün
pan
bütün
Eksiksiz, tam; parçalanmamış
bütün
Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi, bütünü
bütün
Birlik, tamlık: "Şiirde bir bütünün lüzumuna inananlar bile mısralar arasında birtakım aralıklar kabul eder."- O. V. Kanık
bütün
Birlik, tamlık
bütün
Parçalanmamış
bütün
Eksiksiz, tam: "Güller bütün güller bu sabah / Bir ağızdan şarkı söyler gibi açıyor her bahçede."- N. Cumalı. Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi: "Bütün civar köylerde onu sevmeyen yoktu."- Y. K. Karaosmanoğlu
bütün
Ufaklık, bozukluk olmayan (para)
bütünleştirme