bütünlüğü

listen to the pronunciation of bütünlüğü
Türkçe - İngilizce
integrity
The ability of a system to provide timely warnings to users when they should not be used for navigation
That aspect of security that deals with the correctness of information or its processing An attack on integrity would seek to erase a file that should not be erased, alter an element of a database improperly, corrupt the audit trail for a series of events, propagate a virus, etc
Steadfast adherence to a strict moral or ethical code
A basic security function of cryptography Integrity provides verification that the original contents of information have not been altered or corrupted Without integrity, someone might alter information or the information might become corrupted, but the alteration can go undetected For example, an Internet Protocol security property that protects data from unauthorized modification in transit, ensuring that the data received is exactly the same as the data sent Hash functions sign each packet with a cryptographic checksum, which the receiving computer checks before opening the packet If the packet-and therefore signature-has changed, the packet is discarded See also cryptography; authentication; confidentiality; nonrepudiation
The quality or condition of being complete; pure
of documents, to ensure that it is complete and unaltered from the time of creation
Assuring information will not be accidentally or maliciously altered or destroyed
The correctness, or accuracy, of the data in the database The tables in a relational database can be viewed as having a predicate where each column is a placeholder This predicate represents the meaning of the data in the table Each row in the table can then be viewed as a proposition by substituting each placeholder with the value for the corresponding column in that row The resulting proposition is considered true Therefore, a relational database is quite literally a collection of true propositions, or facts Integrity refers to this concept of truth in the database
The ability of a system to provide timely warnings to users when the system should not be used for navigation as a result of errors or failures in the system
correctness
The means of ensuring that the data has not been altered except by people who are explicitly intended to modify it When used as "network integrity," it can be considered as the means of ensuring that the network is not permitting services or activities that are against its policies
The ability to ensure that information is not modified except by people who are explicitly intended to modify it
Proves that information has not been manipulated
The state of being wholesome; unimpaired
an unreduced or unbroken completeness or totality
The assurance that the information received is identical to the information that was sent
Unimpaired, unadulterated, or genuine state; entire correspondence with an original condition; purity
moral soundness
Moral soundness; honesty; freedom from corrupting influence or motive; used especially with reference to the fulfillment of contracts, the discharge of agencies, trusts, and the like; uprightness; rectitude
bütün
entire

They spent the entire day on the beach. - Onlar bütün günü sahilde geçirdiler.

We spent the entire day on the beach. - Bütün günü plajda geçirdik.

bütün
all

All the flowers in the garden are yellow. - Bahçedeki bütün çiçekler sarı.

If it rains tomorrow, I will stay at home all day. - Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım.

bütün
whole

I spent the whole afternoon chatting with friends. - Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.

Every Saturday we clean the whole house. - Her cumartesi bütün evi temizleriz.

bütün
{s} complete

This isn't completely wrong. - O bütünüyle yanlış değil.

Having worked on the farm all day long, he was completely tired out. - Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.

bütün
utter
bütün
{i} gross

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün çocukluk dişlerini bu kibrit kutusunda mı biriktirdin? Bu iğrenç!

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün bebek dişlerini bu kibrit kutusunda biriktirdin mi? Bu iğrenç!

bütün
the total
bütün
pan

The whole city is in panic. - Bütün şehir panik içinde.

bütün
intact
bütün
every

Every Saturday we clean the whole house. - Her cumartesi bütün evi temizleriz.

All countries have a responsibility to preserve the ancestral relics of every people group within their borders, and to pass these on to the coming generations. - Bütün ülkeler, tüm sınırları içindeki insan grupların ecdat yadigar eserlerini koruma ve gelecek nesillere aktarma sorumluluğu var.

anlam bütünlüğü
cohesion
anlam bütünlüğü
meaning unity
bütün
out-and-out
bütün
monolith
bütün
grand

Tom has been staying with his grandmother all summer. - Tom bütün yaz büyükannesi ile birlikte kalıyor.

Grandmother died, leaving the whole family stunned. - Büyükanne bütün aileyi buz kesilmiş bırakarak öldü.

bütün
continuum
bütün
overall
bütün
thorough
bütün
full

She got full marks by memorizing the whole lesson. - O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.

He addressed my full attention to the landscape outside. - Bütün dikkatimi dışarıdaki manzaraya yöneltti.

bütün
all-out
bütün
entirely

Sami is still not entirely satisfied. - Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.

You're not entirely wrong. - Sen bütünüyle hatalı değilsin.

bütün
sum total
bütün
integral
bütün
integrate
ses bütünlüğü
concert
bütün
omni-
bütün
entirety

Examine the question in its entirety. - Soruyu bütünü ile inceleyin.

We need to view this in its entirety. - Bütünüyle bunu incelememiz gerekiyor.

bütün
all the
bütün
total

A totally ordered set is often called a chain. - Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.

Have you been totally honest with me? - Bana karşı bütünüyle dürüst müydün?

bütün
aggregate
bütün
holo-
bütün
out and out
bütün
totality
bütün
(a) whole, (a) totality
bütün
total, sum
bütün
whole, entire, total; all
bütün
clear
bütün
unbroken
bütün
round

They had to work all year round. - Onlar bütün yıl boyunca çalışmak zorundaydılar.

It is very cold here all the year round. - Bütün yıl boyunca burada hava çok soğuk.

bütün
solid
bütün
undivided
bütün
(before plural form) all
bütün
omni
bütün
all over the

Our trading companies do business all over the world. - Ticari şirketlerimiz bütün dünyada işlerini yaparlar.

The life of Lincoln is read by children all over the world. - Lincoln'un hayatı bütün dünyada çocuklar tarafından okunur.

bütün
one and only
bütün
whole, entire, total, complete
bütün
holo
bütün
large (bill, money)
bütün
complement
bütün
all out
bütün
unbroken, undivided
bütün
the whole

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

Tom spent the whole day reading in bed. - Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.

bütün
sheer
bütün
allout
bütün
outright
bütün
teetotal
bütün
integer
bütün
aipha
bütün
monolithic
bütün
{i} ensemble
devlet ülkesinin bütünlüğü ilkesi
(Hukuk) principle of territorial integrity
dizge bütünlüğü
(Bilgisayar,Teknik) system integrity
doğanın bütünlüğü inancı
holism
marka bütünlüğü
(Ticaret) brand integrity
sistem bütünlüğü
system integrity
toprak bütünlüğü
territorial integrity
Türkçe - Türkçe

bütünlüğü teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Bütün
pan
bütün
Eksiksiz, tam; parçalanmamış
bütün
Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi, bütünü
bütün
Birlik, tamlık: "Şiirde bir bütünün lüzumuna inananlar bile mısralar arasında birtakım aralıklar kabul eder."- O. V. Kanık
bütün
Birlik, tamlık
bütün
Parçalanmamış
bütün
Eksiksiz, tam: "Güller bütün güller bu sabah / Bir ağızdan şarkı söyler gibi açıyor her bahçede."- N. Cumalı. Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi: "Bütün civar köylerde onu sevmeyen yoktu."- Y. K. Karaosmanoğlu
bütün
Ufaklık, bozukluk olmayan (para)
bütünlüğü