bütün

listen to the pronunciation of bütün
Türkçe - İngilizce
all

Money is the root of all evil. - Para bütün kötülüğün köküdür.

If it rains tomorrow, I will stay at home all day. - Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım.

whole

Tom spent the whole day reading in bed. - Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.

Will he eat the whole cake? - Bütün pastayı yiyecek mi?

entire

They spent the entire day on the beach. - Onlar bütün günü sahilde geçirdiler.

Working together, they cleaned the entire house in no time. - Birlikte çalışarak, bütün evi çabucak temizlediler.

complete

Having worked on the farm all day long, he was completely tired out. - Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.

utter
pan

The whole city is in panic. - Bütün şehir panik içinde.

intact
every

I have read every book in the library. - Kütüphanedeki bütün kitapları okudum.

All countries have a responsibility to preserve the ancestral relics of every people group within their borders, and to pass these on to the coming generations. - Bütün ülkeler, tüm sınırları içindeki insan grupların ecdat yadigar eserlerini koruma ve gelecek nesillere aktarma sorumluluğu var.

out-and-out
monolith
grand

My grandmother told me about her whole life. - Büyükannem kendisinin bütün hayatını bana anlattı.

Grandma walked to the market to buy food for the whole family. - Büyükanne bütün aileye yiyecek almak için markete gitti.

continuum
overall
thorough
full

All the hotels in town are full. - Şehirdeki bütün oteller dolu.

My whole day was full of surprises. - Bütün günüm sürprizlerle doluydu.

all-out
entirely

You're not entirely wrong. - Sen bütünüyle hatalı değilsin.

Sami is still not entirely satisfied. - Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.

sum total
integral
integrate
out and out
totality
(a) whole, (a) totality
total, sum
whole, entire, total; all
clear
unbroken
round

It is warm there all the year round. - Orada hava bütün yıl boyu sıcak.

It's warm here all the year round. - Burada bütün yıl boyunca hava sıcak.

solid
undivided
(before plural form) all
omni
all over the

There was peace all over the world. - Bütün dünyada barış vardı.

The life of Lincoln is read by children all over the world. - Lincoln'un hayatı bütün dünyada çocuklar tarafından okunur.

one and only
whole, entire, total, complete
holo
gross

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün bebek dişlerini bu kibrit kutusunda biriktirdin mi? Bu iğrenç!

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün çocukluk dişlerini bu kibrit kutusunda mı biriktirdin? Bu iğrenç!

large (bill, money)
total

I said hello to Debby but she totally ignored me. - Debby'ye merhaba dedim fakat o beni bütünüyle görmezlikten geldi.

A totally ordered set is often called a chain. - Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.

complement
aggregate
all out
unbroken, undivided
the total
the whole

Will he eat the whole cake? - Bütün pastayı yiyecek mi?

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

sheer
omni-
entirety

Examine the question in its entirety. - Soruyu bütünü ile inceleyin.

We need to view this in its entirety. - Bütünüyle bunu incelememiz gerekiyor.

all the
holo-
allout
outright
teetotal
integer
aipha
monolithic
{i} ensemble
bütün olarak düşünmek
structure
bütün bunlara rağmen
nevertheless

Nevertheless, I'm immensely proud. - Bütün bunlara rağmen, ben son derece gurur duyuyorum.

bütün bütün
totally
bütün bütün
altogether
bütün eserler
complete works
bütün olarak
totally
bütün ayrıntılarıyla
warts and all
bütün ayrıntılarıyla
at large
bütün bunlara rağmen
even so
bütün bunlara rağmen
for all that
bütün bunlara rağmen
despite all
bütün bunlara rağmen
still
bütün bunlara rağmen
even then
bütün bütün
utter
bütün bütün
whole
bütün bütün
stubbornness
bütün bütün
(deyim) for good and all
bütün bütün
up to the hilt
bütün dosyalar
(Bilgisayar) all files
bütün dünyada
worldwide
bütün dünyada
throughout the world
bütün dünyada
the world over
bütün gece çalışmak
pull an all-nighter
bütün gün
early and late
bütün gün
a clear day
bütün gün
full time
bütün haklar
(Ticaret) all rights
bütün halinde
bodily
bütün haline gelmek
coalesce
bütün hızı ile
in full career
bütün hızıyla
in full course
bütün kalbimle
with my whole heart
bütün kullanıcılar
(Bilgisayar) all users
bütün kuvvetimle
as far as in me lies
bütün kuvvetiyle
for dear life
bütün kuvvetiyle
in force
bütün kuvvetiyle
all-out
bütün malını satmak
sell out
bütün masraflar
all expenses
bütün olarak
in the lump
bütün oluşturmak
(deyim) make up
bütün sayfalar
(Bilgisayar) all pages
bütün sistem
systemwide
bütün tehlikeler
(Sigorta) all risks
bütün vakit
right along
bütün vatandaşlar
citizenry
bütün yil
year round
bütün yol
(Bilgisayar) full path
bütün yıl
through the year
bütün yıl
all the year round
bütün yıl boyunca
year round
bütün yıl boyunca
(Konuşma Dili) all the year round
bütün yıl boyunca
year-round
bütün çeker
low-gear all wheel drive
bütün insanları göz önüne alan
takes into consideration all the people
bütün insanları içine alan varlık
to encompass all human existence
bütün kilitleri açan anahtar
passepartout
bütün tamir
(Askeri) overhaul
bütün Sınıflar muharebe teşhis ve değerlendirme takımı
(Askeri) all Services combat identification evaluation team
bütün amerika'ya ait
Pan-American
bütün aygıtlar
(Bilgisayar) all devices
bütün ayrıntıları
ins and outs
bütün benliğiyle
(deyim) body and soul
bütün bir yıl
all year round
bütün bütün
altogether, totally
bütün bütün
through and through
bütün bütün
thru and thru
bütün bütün
utterly
bütün bütün
totally, altogether
bütün bütün
wholly
bütün bütüne
completely, altogether
bütün civarda
for many miles around
bütün dikkatiyle
(Konuşma Dili) all eyes
bütün duraklarda duran tren
local train
bütün dünya
all the world

All the world loves a lover. - Bütün dünya bir sevgiliyi seviyor.

All the world is divided into three types of people - finger-users, chopstick-users, and fork-users. - Bütün Dünya üç tip insana bölünmüştür-parmak-kullananlar, çubuk- kullananlar, ve çatal-kullananlar.

bütün dünya
wide world

I think you're the most beautiful woman in the whole wide world. - Sanırım sen bütün dünyada en güzel kadınsın.

bütün dünyaya ait
mondial
bütün düşündüğü bu
that's all he cares about
bütün eşyası ile
bag and baggage
bütün eşyasıyla
bag and baggage
bütün fileto
whole loin
bütün fırsatı kullanmış olmak
have had one's chips
bütün gece
all night long
bütün gece
all night
bütün gece
nightlong
bütün gece açık olan
all night
bütün gece içmek
(deyim) go on a bat
bütün gövde
(Otomotiv) body complete
bütün gücünü kullanmak
go all out
bütün gücüyle
forall one is worth
bütün gücüyle
(Konuşma Dili) like blue murder
bütün gün
day long

He does nothing but watch TV all day long. - Bütün gün televizyon izlemekten başka bir şey yapmaz.

He has been working all day long. - O, bütün gün boyunca çalışmaktaydı.

bütün gün
all day

The enemy kept up their attack all day. - Düşman bütün gün saldırısına devam etti.

I stayed at home all day instead of going to work. - İşe gitmek yerine bütün gün evde kaldım.

bütün gün
all day long

Having worked on the farm all day long, he was completely tired out. - Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.

I was in bed all day long yesterday. - Dün bütün gün boyunca yataktaydım.

bütün gün ayaktayım
i am on my legs all day
bütün gün çalışmak
(Ticaret) work full time
bütün herkes bakımından geçerli
(Hukuk) erga omnes
bütün hızla
(Askeri) full steam
bütün hızıyla
at full tilt
bütün ilgililer
(Askeri) all concerned
bütün kalbimle
with all my heart
bütün kalbiyle
from one's heart
bütün kalbiyle
(deyim) body and soul
bütün kapsamı ile
in the large
bütün kapıları açan anahtar
passkey
bütün kapıları kapatmak
close the door on
bütün kapıları kapatmak
shut the door on
bütün kapıları kapatmak
bang the door on
bütün kilitleri açan anahtar
master key
bütün kurallara aykırı
counter to all rules
bütün mahalle
the whole parish
bütün mesele
the whole issue
bütün mesele burada
but there it is
bütün millete ait
nation wide
bütün olan bitenden sonra
after all
bütün olarak
completely
bütün olarak
bodily
bütün olarak
en bloc
bütün olarak
outright
bütün parayı kazanmak
break the bank
bütün personel
officiary
bütün sorun
the whole issue
bütün sosyete
all the world and his wife
bütün suçlamalardan uzak
beyond all blame
bütün sürümler
(Bilgisayar) all versions
bütün varlıkların tanrı olduğu görüşü
pantheism
bütün varlığıyla
body and soul
bütün vücudu
one's whole body
bütün vücut dozu
(Çevre) whole-body dose
bütün yaamı boyunca
forthe life
bütün çabuklukla
with all despatch
bütün çıplaklığıyla
without hiding anything
bütün ödülleri kazanmak
clear the deck
bütün ömrümde
in all my born days
bütün üyelerin hazır bulunduğu
plenary
bütün şey
integral
bütün-kaya analizi
(Jeoloji) whole-rock analysis
bütün gün
whole day
bütünler
supplementary
dini bütün
devout
bir bütün halinde
(Tıp) enblock
bir bütün olarak
as a whole
bir bütün olarak
in the aggregate
dini bütün
religious
dini bütün
pious
dini bütün
god-fearing
başı bütün
married (person)
bir bütün halinde toplamak
embody
bölünmez bütün
(Kanun) indivisible whole
bütünler
complementary
bütünler
complementary, supplementary
bütünler
supplemental
dini bütün
sincerely religious, entirely given to the Islamic faith and observing its laws. din değiştirmek/inden dönmek to change one's religion
dini bütün
prayerful
dini bütün
pious, religious
dini bütün bir şekilde
prayerfully
dini bütün kimse
Christian
erişilebilir bütün araştırma alanı
(Askeri) total attainable search area
imanı bütün
1. (someone) whose religious faith is strong. 2. true believer, person whose religious faith is strong
kentsel bütün
(İnşaat) urban complex
ulusun bütün tanrıları
pantheon
Türkçe - Türkçe
Eksiksiz, tam; parçalanmamış
Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi, bütünü
Birlik, tamlık: "Şiirde bir bütünün lüzumuna inananlar bile mısralar arasında birtakım aralıklar kabul eder."- O. V. Kanık
Birlik, tamlık
Parçalanmamış
Eksiksiz, tam: "Güller bütün güller bu sabah / Bir ağızdan şarkı söyler gibi açıyor her bahçede."- N. Cumalı. Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi: "Bütün civar köylerde onu sevmeyen yoktu."- Y. K. Karaosmanoğlu
Ufaklık, bozukluk olmayan (para)
pan
bütün bütün
Büsbütün
bütün bütüne
Bütün olarak, tamamıyla
Bütün gün
sabahtan akşama
Bütünler
mütemmim
bütünler
Bütün durumuna getiren veya bütün durumuna getirmek için eklenen, mütemmim
dini bütün
Dinine çok bağlı, inancı sağlam olan, dinin buyruklarını eksiksiz yerine getiren
bütün