ayrılı

listen to the pronunciation of ayrılı
Türkçe - İngilizce
separated, disjoined
variance
ayrı
apart

He lives apart from his parents. - O, ebeveynlerinden ayrı yaşıyor.

I like to take things apart to see what makes them tick. - Nasıl çalıştığını anlamak için ayrı şeyler almayı isterim.

ayrı
separate

Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway. - Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.

We'd like separate checks. - Biz ayrı hesaplar istiyoruz.

ayrı
distinct

That's an important distinction to make. - O yapacak önemli bir ayrım.

That's a distinct possibility. - Bu ayrı bir olasılık.

ayrı
divergent
ayrı
separate, apart; different, dissimilar, distinct
ayrı
aside

Don't put aside such an important detail. - Böyle önemli bir ayrıntıyı kenara koymayın.

Don't put aside such an important detail. - Bu kadar önemli bir ayrıntıyı kenara koyma.

ayrı
{s} another

The buses left one after another. - Otobüsler art arda ayrıldı.

The buses left one after another. - Otobüsler peş peşe ayrıldılar.

ayrı
extra

It's a way to make a little extra on the side. - Ayrıca bu biraz ekstra yapmak için bir yoldur.

The service charge is extra. - Ayrı bir servis ücreti tahsil edilecektir.

ayrı
disjunct
ayrı
differential
ayrı
separately ayri
ayrı
detached

You have to remain detached. - Ayrı kalmak zorundasın.

ayrı
dividual
ayrı
discrete
ayrı
singular
ayrı
dissimilar
ayrı
especial
ayrı
torn

Sami was torn to shreds by a cougar. - Sami bir puma tarafından parçalara ayrıldı.

The cabin was torn asunder by the storm. - Kabin fırtına tarafından parçalara ayrıldı.

ayrı
asunder

The cabin was torn asunder by the storm. - Kabin fırtına tarafından parçalara ayrıldı.

ayrı
different

Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say. - Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.

Tom and Mary left through different doors. - Tom ve Mary farklı kapılardan ayrıldı.

Ayrı
sepa
ayrı
seperate
ayrı
separate from

I keep this bottle separate from all the others. - Bu şişeyi tüm diğerlerinden ayrı tutuyorum.

She finally decided to separate from her husband. - O sonunda kocasından ayrılmaya karar verdi.

ayrı
exceptional
ayrı
hetero
ayrı
divided

This book is divided into four parts. - Bu kitap dört bölüme ayrılmıştır.

The exam was divided into two parts. - Sınav iki bölüme ayrıldı.

ayrı
segregate

The buses in Montgomery were segregated. - Montgomery'de otobüslerin içinde ırk ayrımcılığı vardı.

The magicians were segregated from the prison population and shot promptly at dawn. - Sihirbazlar hapishane nüfusundan ayrıldı ve şafak vaktinde vuruldu.

ayrı
different, distinct
ayrı
discontinuous
ayrı
separate, apart
ayrı
isolated

No nation can exist completely isolated from others. - Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.

ayrı
aloof; detachedly
ayrı
unconnected
ayrı
distanced
ayrı
dis

He's opposed to racial discrimination. - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.

He advocated abolishing class distinctions. - O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.

ayrı
detachedly
ayrı
segregated

Sami attended a segregated school. - Sami ayrılmış bir okula gitti.

The buses in Montgomery were segregated. - Montgomery'de otobüslerin içinde ırk ayrımcılığı vardı.

ayrı
removed
ayrı
various

Diplomats are allowed various privileges. - Diplomatlara çeşitli ayrıcalıklar tanınır.

Besides, we will lose too much time to talk about the various topics. - Ayrıca çeşitli konular hakkında konuşmakla çok fazla zaman kaybedeceğiz.

ayrı
sporadic
ayrı
aloof
ayrı
excepted
ayrı
single

She left without saying even a single word. - Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.

Don't leave out a single detail. - Bir tek ayrıntıyı unutmayın.

ayrılı