I have bought the same camera as you have.
- Senin aldığın kameranın aynısını aldım.
This is the same pencil that I lost the other day.
- Bu geçen gün kaybettiğim kalemin aynısı.
Your personal computer is identical with mine.
- Kişisel bilgisayarın benimki ile aynı.
Although the conditions are slightly different, the result of our experiment was identical with Robinson's.
- Şartlar hafifçe farklı olmasına rağmen, bizim deneyin sonucu Robinson'unki ile aynı.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
The Eiffel Tower is in the same city as the Louvre Museum.
- Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi ile aynı şehirdedir.
All of the students have to wear the same uniform.
- Öğrencilerin hepsi aynı üniformayı giymek zorundadırlar.
The man drove his car at a uniform speed.
- Adam arabasını aynı hızda sürdü.
These pencils might look alike but they're not the same.
- Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.
We treat all visitors alike.
- Biz bütün ziyaretçilere aynı davranırız.
The Eiffel Tower is in the same city as the Louvre Museum.
- Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi ile aynı şehirdedir.
Don't make the same mistake again.
- Aynı hatayı tekrar yapma.
Tom has a beard just like his father, grandfathers and brothers do.
- Tom aynı babası, büyükbabaları ve kardeşleri gibi bir sakala sahip.
When I grow up I want to be just like my Dad.
- Büyüyünce aynı babam gibi olmak istiyorum.
I'm sorry, I'll pay you back in kind.
- Özür dilerim. Aynı şekilde sana geri ödeyeceğim.
The rebels did not only take hostages, but also set the entire village on fire.
- İsyancılar sadece rehine almadılar, aynı zamanda tüm köyü ateşe verdiler.
Computers almost always have the same price. Maybe the prices are set according to the customers' buying ability.
- Bilgisayarlar neredeyse her zaman aynı fiyata sahiptir. Belki fiyatlar müşterinin satın alma yeteneğine göre belirlenir.
Tom clicked on the thumbnail so he could see a larger version of the same image.
- Tom aynı görüntünün daha büyük versiyonunu görebilsin diye minyatür çizim üzerine tıkladı.
Marcus had scratched a door; the very one I had just entered moments ago, with a pen that had run out of ink - Marcus birkaç dakika önce girmiş olduğum aynı kapıyı mürekkebi tükenmiş bir kalemle çizdi.
One thing Tom does that isn't very safe is that he uses the same password for every website.
- Tom'un yaptığı çok emniyetli olmayan tek şey her Web sitesi için aynı şifreyi kullanmasıdır.
That's impossible. I must disagree with you. It's very much possible.
- O imkansız. Seninle aynı fikirde olmamalıyım. Bu çok mümkün.
If two men always have the same opinion, one of them is unnecessary.
- İki insan her zaman aynı görüşe sahipse, bunlardan biri gereksizdir.
This is the same type of camera as the one I lost.
- Bu kaybettiğim kamera ile aynı tip kamera.
Sami and his identical twin, Farid, dressed identically.
- Sami ve tek yumurta ikizi Ferit, aynı şekilde giyiniyordu.
It smells like Tom is wearing the same perfume that Mary is.
- Tom, Mary'nin kullandığı aynı parfümü kullanıyor gibi kokuyor.
Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.
- Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.
You have made the very same mistake again.
- Aynı hatayı tekrar yaptın.
I was just saying the very same thing to John.
- Ben sadece aynısını John'a söylüyordum.
These pencils might look alike but they're not the same.
- Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.
They made equally tough demands.
- Onlar aynı derecede zor taleplerde bulundular.
Both are equally plausible.
- Her ikisi de aynı derecede makul.
Your personal computer is identical with mine.
- Kişisel bilgisayarın benimki ile aynı.
Although the conditions are slightly different, the result of our experiment was identical with Robinson's.
- Şartlar hafifçe farklı olmasına rağmen, bizim deneyin sonucu Robinson'unki ile aynı.
Mary not only denied that she was Tom's friend, but that she even knew him.
- Mary sadece Tom'un arkadaşı olduğunu değil aynı zamanda onu tanıdığını bile reddetti.
Tom and Mary even talk about the same things.
- Tom ve Mary aynı şeyler hakkında bile konuşuyorlar.
We too have a similar approach.
- Aynı yaklaşımı biz de sürdürüyoruz.
We've run into similar problems before.
- Aynı sorunlarla daha önce yüz yüze geldik.