Every burned book enlightens the world.
- Yakılan her kitap dünyayı aydınlatır.
Joseph Goebbels was the Nazi minister of Public Enlightenment and Propaganda.
- Joseph Goebbels Kamu Aydınlatma ve Propaganda Nazi bakanıydı.
The square was illuminated by bright lights.
- Meydan parlak ışıklarla aydınlatıldı.
Thousands of candles illuminated the church during the ceremony.
- Ayin sırasında binlerce mum kiliseyi aydınlattı.
I use a flashlight to illuminate dark areas.
- Karanlık alanları aydınlatmak için bir el feneri kullanırım.
The square was illuminated by bright lights.
- Meydan parlak ışıklarla aydınlatıldı.
There's lighting right now.
- Şu anda aydınlatma var.
The lighting is poor in this part of the city.
- Şehrin bu kısmında aydınlatma yetersiz.
If the universe is full of stars, why doesn't their light continually light up the entire sky?
- Eğer evren yıldızlarla doluysa, neden onların ışığı sürekli olarak tüm evreni aydınlatmıyor?
France gave the United States the statue of Liberty Enlightening the World.
- Fransa Dünya'yı Aydınlatan Özgürlük heykelini Amerika Birleşik Devletleri'ne hediye etti.
That was very enlightening.
- O çok aydınlatıcıydı.
When I heard my teacher's illuminating explanation, it was as though I suddenly saw the light.
- Ben öğretmenimin aydınlatıcı açıklamasını duyduğumda aniden ışık gördüm gibi oldu.
Their comments were illuminating.
- Onların yorumları aydınlatıcıydı.
Any society not enlightened by philosophers is fooled by quacks.
- Filozoflar tarafından aydınlatılmamış bir toplum şarlatanlar tarafından aptal yerine konulurlar.