Maybe you could enlighten me.
- Belki beni aydınlatabilirsin.
Every burned book enlightens the world.
- Yakılan her kitap dünyayı aydınlatır.
The room was illuminated with red lights.
- Oda kırmızı ışıklarla aydınlatıldı.
The old office was less illuminated.
- Eski ofis daha az aydınlatılmıştı.
I use a flashlight to illuminate dark areas.
- Karanlık alanları aydınlatmak için bir el feneri kullanırım.
Sun lights the landscape, pain illuminates the soul.
- Gün ışığı ortalığı aydınlatır, acılar da ruhu.
The moon is lighting the room.
- Ay, odayı aydınlatıyor.
The lighting is poor in this part of the city.
- Şehrin bu kısmında aydınlatma yetersiz.
If the universe is full of stars, why doesn't their light continually light up the entire sky?
- Eğer evren yıldızlarla doluysa, neden onların ışığı sürekli olarak tüm evreni aydınlatmıyor?
France gave the United States the statue of Liberty Enlightening the World.
- Fransa Dünya'yı Aydınlatan Özgürlük heykelini Amerika Birleşik Devletleri'ne hediye etti.
That was very enlightening.
- O çok aydınlatıcıydı.
When I heard my teacher's illuminating explanation, it was as though I suddenly saw the light.
- Ben öğretmenimin aydınlatıcı açıklamasını duyduğumda aniden ışık gördüm gibi oldu.
Their comments were illuminating.
- Onların yorumları aydınlatıcıydı.
Any society not enlightened by philosophers is fooled by quacks.
- Filozoflar tarafından aydınlatılmamış bir toplum şarlatanlar tarafından aptal yerine konulurlar.