ayır

listen to the pronunciation of ayır
Türkçe - İngilizce
break into
allocate

Allocate a room for research purposes. - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.

make disconnected
make disjoint
{f} resolving
{f} segregated
differentiate

We must be able to differentiate between objects and situations. - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.

{f} separate

We must separate politics from religion. - Siyaseti dinden ayırmalıyız.

What separates Guangdong from Guangxi? - Guangdong'u Guangxi'den ne ayırıyor?

{f} disconnecting

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

{f} part

These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.

The seats were reserved for the party. - Parti için sandalyeler ayırtıldı.

detach

I didn't detach them. - Ben onları ayırmadım.

spaced at
{f} isolated
{f} reserved

I reserved my hotel room three weeks in advance. - Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.

We have reserved a lot of food for emergencies. - Acil durumlar için bir sürü yiyecek ayırdık.

cut into
{f} sparing

Would you mind sparing me thirty minutes of the day? - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?

sever

I removed her number after severing our friendship. - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.

disconnect

Disconnect the power cable from the modem, wait for approximately one minute, then reconnect the cable. - Enerji kablosunu modemden ayır, yaklaşık bir dakika bekle, sonra kabloyu tekrar bağla.

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

isolate
separate into
{f} spaced
{f} reserve

I'd like to reserve a table for four at six. - Saat altıda dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.

I'd like to reserve a table for two. - İki kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.

discriminate

Subtle differences in tone discriminate the original from the copy. - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

sever from
demarcate
{f} abstract
{f} allocated
{f} parted
{f} parting
{f} spare

Do you have much time to spare? - Ayıracak çok zamanın var mı?

Because they had no time to spare, they hurried back to town. - Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.

disjoin
{f} separating

Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't? - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?

English is one language separating two nations. - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.

{f} separated

Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma. - Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.

Tom separated the items into three piles. - Tom eşyaları üç kümeye ayırdı.

{f} discriminating
{f} detached
{f} disconnected

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

{f} abstracted
split into

Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK? - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.

{f} earmark

They earmarked enough money for research work. - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.

break down into
segregate
set apart
allocate to
uncouple
unstuck
allocateto
sunder
unstick
differentiated
disengage
disengaged
seclude
secluded
unsphere
setapart
separateinto
(Biyoloji) dissect

We dissected a frog to examine its internal organs. - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.

splitinto
disarticulate
disjoined
zoning
distinguished

The original and the copy are easily distinguished since the one is much more vivid than the other. - Biri diğerinden çok daha canlı olduğundan, orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.

These machines are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu makineler, özellikle yüksek kaliteli işçilik ile ayırt edilir.

kaynak ayır
(Bilgisayar) reserve resources
çek-ayır
pull-apart
çek-ayır havza
(Coğrafya) pull-apart basin
ayır