Jackson, kaba bir adamdı.
- Jackson was a rough man.
Kaba kumaş çocuğun nazik cildini incitti.
- The rough material hurt the child's tender skin.
Tekne dalgalı denizde şiddetle sallandı.
- The little boat bobbed on the rough sea.
Deniz bugün oldukça dalgalı.
- The sea is pretty rough today.
Fırtınalı denizlerde onu deniz tuttu.
- She become seasick in rough seas.
Amerika'nın meyvelerinin ve sebzelerinin kabaca yarısı Kaliforniya'dan geliyor.
- Roughly half of America's fruits and vegetables come from California.
Chris'in kabaca davranması sıradışı idi.
- It was out of the ordinary for Chris to behave so roughly.
Engebeli arazi yürüyüşçülerin ilerlemesini frenledi.
- The rough terrain checked the progress of the hikers.