Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Bir rüyayı yaşıyorsun ve rüya sona ermek üzere.
- You are living a dream, and the dream is about to end.
Tom buna bir son vermek istiyor.
- Tom wants to end this.
Sami kendi hayatına son vermek istedi.
- Sami wanted to end his life.
Fadıl evliliği sona erdirmek istedi.
- Fadil wanted to end the marriage.
Terörü ekonomi ile sona erdirmek en akıllıca politikaydı.
- Bringing terrorism to an end via the economy was a most wise policy.
Avustralya'da biri İngilizce konuşur.
- In Australia, one speaks English.
Yeni Zelanda nasıl bir yerdir? Avustralya kadar seyrek nüfuslu mudur?
- What's New Zealand like? Is it as sparsely populated as Australia?
Dersin bitimine kadar sadece on dakika var.
- There are only 10 minutes left until the end of the lesson.
Oyunun bitimiyle birlikte müthiş bir sevince büründük.
- As soon as the game ended, we became overjoyed.
Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.
- Unfortunately, the food supplies gave out before the end of winter.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.