Birçok kadın yüksek öğretime ve kariyere devam ediyor, bu nedenle evlilik ve doğum gecikiyor.
- Many women pursue higher education and careers, thus delaying marriage and childbirth.
Bu nedenle Okinava insanları savaştı.
- Thus fought the Okinawan people.
Ve nitekim sınavı kaybetti.
- And thus he failed the exam.
Ben sizin hakkınızda o şekilde düşünmüyorum.
- I don't think about you in that way.
Bunun gibi bir şey yapmalıyız.
- We should make something like that.
Bunun gibi hikayeler beni büyülüyor.
- Stories like that fascinate me.
Herhangi birinin öyle bir şey söylediğini asla duymadım.
- Never have I heard anyone say a thing like that.
Ben asla öyle bir şey duymadım.
- I never heard anything like that.
Patrona o şekilde karşı çıkman bayağı büyük cesaretti.
- It was pretty ballsy of you to stand up to the boss like that.
Benimle o şekilde konuşma hakkını sana kim veriyor?
- What gives you the right to talk to me like that?
Ben böyle bir şapka almakla ilgileniyorum.
- I am interested in getting a hat like this.
Böyle kirleticiler çoğunlukla otomobil motorlarındaki yakıt tüketiminden kaynaklanmaktadır.
- Pollutants like this derive mainly from the combustion of fuel in car engines.
Hiç bunun gibi bir şey gördün mü?
- Have you ever seen anything like this?
Bunun gibi bir şeyin olabileceğini her zaman biliyordum.
- I've always known something like this might happen.
İncil bunu bu şekilde yazmıştır.
- The Bible has it written like this.
Biz onu bu şekilde bırakamayız.
- We can't leave him like this.
Böyle konuşmak için aptal olmalı.
- He must be a fool to talk like that.
Senin böyle bir şey yapman alışılmadık bir durum.
- It's unusual for you to do something like that.
İnsanların artık gerçekten bu şekilde söylediklerini sanmıyorum.
- I don't think people actually say it that way anymore.
Benimle bu şekilde konuşma.
- Don't talk to me that way.
Bu taraftan gitmeliyiz.
- We should go this way.
Bu taraftan yürüyebilir misin?
- Can you step this way?
Do it in this manner.
- Macht es auf diese Weise!