außer dass

listen to the pronunciation of außer dass
İngilizce - Türkçe

außer dass teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

but
(İnşaat) fakat

Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi. - The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.

Onun favori beyzbol takımı Devler'dir, fakat o Aslanlar'ı da seviyor. - His favorite baseball team is the Giants, but he also likes the Lions.

but
ancak

O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor. - He used to eat out every day, but now he can't afford it.

Partiye gidebilirsin, ancak gece yarısına kadar eve olmalısın. - You may go to the party, but you must be home by midnight.

but
conj. fakat
but
hariç

Tom hariç herkes vardı. - Everybody but Tom was present.

Tom mutfak lavabosu hariç her şeyi paketlemiş gibi görünüyor. - Tom seems to have packed everything but the kitchen sink.

but
halbuki
but
ama

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that is better.

Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var. - I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.

but
-den başka
but
ki
but
hiç olmazsa

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi. - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.

but
{i} itiraz

İtiraz edebilirdim ama etmedim. - I could have objected, but didn't.

Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti. - We objected, but she went out anyway.

but
gene de
but
yani

Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller. - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.

Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri? - That means one of them will have to go. But which one?

but
(zarf) sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani
but
olmasaydı

Yardımın olmasaydı, zorlukla baş edemezdim. - But for your help I could not have got over the hardship.

Harita olmasaydı yolu bulamazdık. - But for the map, we could not have found the way.

but
rağmen

Fakat bekar olmanın yararlarına rağmen, onlar birgün evlenmek istiyor. - But in spite of the merits of being single, they do want to get married some day.

Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir. - His story may sound false, but it is true for all that.

but
başka

Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu. - We had no choice but to leave the matter to him.

Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor. - The girl did nothing but cry.

but
No if s or buts! itiraz yok! all but gayri az kalsın
but
yalnız

Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu. - Mariko studied not only English but also German.

Tom Mary'yi yalnız bırakma fikrinden nefret etti fakat işe gitmek zorundaydı. - Tom hated the idea of leaving Mary alone, but he had to go to work.

Almanca - İngilizce
but
except that

I know nothing except that she left last week. - Ich weiß nichts, außer dass sie letzte Woche fortfuhr.

außer dass
except that …
Es steht außer Frage, dass sie Talent hat.
There's no question that she is talented