at the same time

listen to the pronunciation of at the same time
İngilizce - Türkçe
aynı zamanda

Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum. - I like him, but at the same time I don't really trust him.

Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir. - Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.

bununla birlikte
bununla beraber
aynı anda

Tom, armonika ve gitarı aynı anda çalabilir. - Tom can play the harmonica and the guitar at the same time.

Binadaki herkes aynı anda çıkışa yöneldi. - Everybody in the building headed for the exits at the same time.

birden

Gençlerin sık yaptığı bir hata da; zorluklarını hafife alıp, kendi yeteneklerini de gözlerinde büyütürek aynı anda birçok dili birden öğrenmeye başlamaları. - A mistake young people often make is to start learning too many languages at the same time, as they underestimate the difficulties and overestimate their own ability to learn them.

Aynı anda birden çok dil öğrenmeyi tercih ediyorum. - I prefer learning multiple languages at the same time.

yine de
öte yandan
then
o zaman

O zamandan beri, Japonya'da büyük bir değişim oldu. - Since then, a great deal of change has occurred in Japan.

O zaman onu görmediğine inanmıyorum. - I cannot believe you did not see him then.

at the time
o zaman

Tom o zaman sarhoş olduğunu iddia ediyor. - Tom claims he was drunk at the time.

O zaman, Tom odadaki tek kişiydi. - Tom was the only person in the room at the time.

simultaneously
eş zamanlı
simultaneously
eşzamanlı bir şekilde
simultaneously
aynı anda

Her şey aynı anda oldu. - Everything happened simultaneously.

Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum. - I am writing a book in several languages, and I simultaneously publish it on Tatoeba's screens all over the world.

then
(ondan) sonra
simultaneously
aynı zamanda

O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen. - He is a scholar and a musician simultaneously.

simultaneously
birlikte
simultaneously
hep beraber
then
daha sonra

İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır. - If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence.

Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim. - Then I'll come again later.

then
o süre içinde
then
madem öyle
then
o zamanki
then
öyleyse

Tanrı dünyamızda yoksa, öyleyse Tanrı'yı kendi ellerimle yaratacağım. - If God doesn't exist in our world, then I will create God with my own hands.

Öyleyse onu görmediğine inanamam. - I cannot believe you did not see him then.

at a same time
Bir aynı zamanda
at the time
(Bahsi geçen) o zaman(lar)da
simultaneously
es zamanlı
at the time
tam

Ben o zaman Tom'la birlikte tam oradaydım. - I was right there with Tom at the time.

simultaneously
(zarf) aynı anda
then
(zarf) o zaman, ondan sonra, o halde, öyleyse, zira, demek
then
derhal
then
o zaman vaki olan
then
ondan sonra
İngilizce - İngilizce
on the other hand (introducing an opposing viewpoint)
simultaneously
together, simultaneously; along with
{a} synchorously
overlapping in duration; "concurrently with the conference an exhibition of things associated with Rutherford was held"; "going to school and holding a job at the same time"
at the same instant; "they spoke simultaneously"
{i} then
cotemporally

While some proteins clearly contain in their sequence all the information necessary to refold properly even after complete denaturation, others require the presence of membranes cotemporally with biosynthesis to ensure proper folding and insertion.

at the time
at the time when, back then
at the same time