at one time

listen to the pronunciation of at one time
İngilizce - Türkçe
eskiden

Eskiden burada bir ev vardı. - There used to be a house here at one time.

bir zamanlar

O ada bir zamanlar Fransa tarafından yönetildi. - That island was governed by France at one time.

Biz bir zamanlar düşmandık fakat baltayı gömdük ve şimdi birbirimizle dostane şartlardayız. - At one time we were enemies, but we've buried the hatchet and we are now on friendly terms with each other.

simultaneously
eş zamanlı
simultaneously
eşzamanlı bir şekilde
simultaneously
aynı anda

Her şey aynı anda oldu. - Everything happened simultaneously.

Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum. - I am writing a book in several languages, and I simultaneously publish it on Tatoeba's screens all over the world.

formerly
önceden
formerly
eskiden

O eskiden bir banka memuruydu. - She was formerly a bank clerk.

Tom eskiden bir Fransızca öğretmeniydi. - Tom was formerly a French teacher.

simultaneously
aynı zamanda

O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen. - He is a scholar and a musician simultaneously.

simultaneously
birlikte
simultaneously
hep beraber
At time
bu zamanlarda
formerly
Eskiden, önceden, vaktiyle, evvelce
simultaneously
es zamanlı
formerly
vaktiyle
formerly
z. eskiden
simultaneously
(zarf) aynı anda
İngilizce - İngilizce
simultaneously
formerly

At one time, I could walk ten miles in a day, but I can't any longer.

simultaneously; "he took three cookies at a time"
at a previous time; "once he loved her"; "her erstwhile writing"
once, one time before; simultaneously, at the same time
at one time