Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Dan lied to his associates.
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
Tom sadece bir iş ortağı.
- Tom is just a business associate.
O, benim iş ortağımdı.
- He was my business associate.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
- The three associates will set up a new company.
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
- I don't associate with people like Tom.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Asya'da Fransız dili genellikle romantizmle ilişkilendirilir.
- In Asia, French language is often associated with romantism.
Which of these phrases do you associate with the pictures?.
O Bill ile işbirliği yapmak istemiyor.
- She doesn't like to associate with Bill.
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
- Individual freedom is the foundation of democracy.
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
- The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
Ne! Sen hâlâ o adamla birlikte misin? ve biz cevaplarız: Ne yapabilirim! Onu seviyorum!
- What! You're still with that guy? and we answer: What can I do! I LOVE him!
Niçin adamları topluyorsunuz?
- Why were you picking up guys?
Hadi yakalayalım şu herifi.
- Come on let's catch that guy.
Şu herifi tanımıyor musun?
- Don't you recognize that guy?
Japonya'ya gitmek istemeyi tercih etmemin sebebi onların çalışkan ve dürüst kişilikleridir.
- The reason I prefer to go to Japan is that the people in Japan are hardworking and have honest personalities.
Kilo almak, kişisel gelişimin en kolay metodudur.
- Weight increase is the easiest method for personal development.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Bir centilmen böyle bir şey yapmazdı.
- A gentleman wouldn't do such a thing.
Onun davranışları bir centilmen tavrı değildir.
- His manners are not those of a gentleman.
Tom'un her inçi bir beyefendi idi.
- Tom was every inch a gentleman.
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
Bir ortaklık kurmayı kararlaştırdılar.
- They agreed to form a joint partnership.
İki adam iş ortaklarıydı.
- The two men were business partners.
Biraz şarap içelim mi, ahbap?
- Are we gonna get some wine, dude?
Parti harikaydı ahbap.
- That party was great, Dude.
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
- You'd better watch it, buddy.
Annem ben çocukken öldü.
- My mother died when I was a kid.
Hiç çocukların var mı?
- Do you have any kids?
Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- Many people worry about paying their bills.
Bugün, bir sürü insan işsiz kalma konusunda endişeleniyor.
- Today, many people worry about losing their jobs.
Onun bir sürü erkek arkadaşı var.
- She has too many boyfriends.
Kaç tane erkek kardeşin var?
- How many brothers do you have?
Nehirde yüzen delikanlı kimdir?
- Who is the boy swimming in the river?
Karthik bir delikanlıdır.O iyi bir delikanlıdır.
- Karthik is a boy. He is a good boy.
Batman, Robin ile arkadaştır.
- Batman is friends with Robin.
Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
- My university friend is against terror.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Odada kaç tane erkek çocuk var?
- How many boys are there in the room?
Tom ve arkadaşları sahilde oturdu ve erkek çocuklarının yüzmesini izledi.
- Tom and his friends sat on the beach and watched the boys swimming.
Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.
- Pigeons stay with the same partner for life.
Tom asla benim eşim değildi.
- Tom was never my partner.
O Bill ile işbirliği yapmak istemiyor.
- She doesn't like to associate with Bill.
O Bill ile işbirliği yapmak istemiyor.
- She doesn't like to associate with Bill.
Onlar gibi suçlularla işbirliği yapmana inanamıyorum.
- I can't believe you associate with criminals like them.
Eğer herkesle ve herhangi biriyle arkadaş olursan, çok geçmeden insanlar senin insanları memnun eden biri olduğunu düşünecekler.
- If you buddy up to everybody and anybody, pretty soon people will think you're just a people-pleaser.
Acını hissediyorum, arkadaş.
- I feel your pain, buddy.
Tom yirmi altı yaşındayken hayat arkadaşı Mary'yle tanıştı.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
O benim iş arkadaşımdır.
- He is my working mate.
Onun birkaç mektup arkadaşı var.
- She has a few pen pals.
Parayı arkadaşımla yarı yarıya paylaştım.
- I halved the money with my pal.
Tom Batılı yaşam tarzı ile ilgili çevresel etkileri anlamıyor.
- Tom doesn't understand the environmental impacts associated with a Western lifestyle.
Bu sorunla ilgili yorumlar bulunmaktadır.
- There are comments associated with this question.
Bu çocuk küçük bir şeytan.
- That kid is a little demon.
Küçükken, bulutları pamuk şekere benzetirdim.
- When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike.
Neden kankam bir geri zekalı?
- Why is my buddy an idiot?
O mükemmel bir beyefendi.
- He is a perfect gentleman.
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
- Sir Harold is a fine English gentleman.
Fransızca çalışıyor olmalıyım ama siz arkadaşlarla takılmak daha eğlenceli.
- I should be studying French, but it's more fun hanging out with you guys.
Tom tam olarak Mary'nin takılmak istediği adam türü.
- Tom is exactly the sort of guy Mary wants to hang out with.
O, güzel bir arkadaş gibi görünüyor.
- He seems to be a nice fellow.
O her zaman iş arkadaşlarından izole edilmiştir.
- He is always isolated from his fellow workers.
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
- You made a big mistake, buddy.
O, bir arkadaş değil ama bir tanıdıktır.
- He is not a friend, but an acquaintance.
Onun birçok tanıdıklar ancak birkaç arkadaşı var.
- He has many acquaintances but few friends.
Ben bir yönetim danışmanıyım.
- I'm a management consultant.
Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
- Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
Adanın sakinleri cana yakındır.
- The inhabitants of the island are friendly.
Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
- Tom didn't expect Mary to be so friendly.
Biz onu en yakın arkadaşlarımız arasında sayıyoruz.
- We number him among our closest friends.
Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
- My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
Daha genç çocuklarla uğraşmayın.
- Don't pick on younger kids.
Hiç kimse boş mideyle vatansever olamaz.
- No man can be a patriot on an empty stomach.
Bir erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer.
- The way to a man's heart is through his stomach.
El ile sürebilir misin?
- Can you drive manual?
Bu adam benim kocam değil.
- This man is not my husband.
Onlar karı kocaymış gibi davranıyorlar.
- They pretend to be man and wife.
Hiç kimse kaç kişi öldüğünden emin değildi.
- No one is sure how many people died.
Mağazayı pek çok kişiye sordum, ancak kimse onu duymamıştı.
- I asked many persons about the store, but no one had heard of it.
Ben sadece Zürih'e taşındım ve birçok şeyi yapmaktan zevk alıyorum.
- I have just moved to Zurich and enjoy doing many things.
Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.
- Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations.
Bay Hawk, kibar bir beyefendidir.
- Mr Hawk is a kind gentleman.
Gerçek bir beyefendi bir bayanı bekletmemeli.
- A true gentleman must not keep a lady waiting.
Tom sempatik bir adam.
- Tom is a likeable person.
Tom sempatik bir adam.
- Tom is an agreeable person.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Sami dostu olan itfaiyecilerle takılıyordu.
- Sami hanged out with his fellow fire fighters.
Fred tembel bir adam.
- Fred is a lazy fellow.
Böyle bir adamla tartışılmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın.
- He ought to know better than to quarrel with such a fellow.
Adamı örnek bir beyefendi olarak tanımladı.
- He described the man as a model gentleman.
Sen bir beyefendi ve bir bilim adamısın.
- You're a gentleman and a scholar.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
- A healthy man does not know the value of health.
Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi.
- Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı.
Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
- Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
An associate member of the club.
She associates with her coworkers on weekends.
An associate editor.
I always somehow associate Chatterton with autumn. - John Keats.
See.
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Hey, buddy, I think you dropped this.
They have been buddies since they were in school.
drinking buddies.
Dude don't know what's good for him.
I’m not a friend of cheap wine.
You’d better watch it, friend.
To make a function be a friend to a class, the reserved word friend precedes the function prototype.
One of the most used features of MySpace is the practice that is nicknamed friending. If you friend someone, then that person is added to your MySpace friends list, and you are added to their friends list.
Lo sluggish Knight the victors happie pray: / So fortune friends the bold .
Latrobe had extensive dealings with Jefferson, the most prominent gentleman-architect in the United States.
I wonder what those guys are doing with that cat?.
The dog's left foreleg was broken, poor little guy.
This guy, here, controls the current, and this guy, here, measures the voltage.
Terry Kilmartin , applauded for every ‘um’ and ‘ah’, knew that he was being guyed and had the charm to make it funny.
I like to wear my skirts knee length.
- Eteklerimi diz boyu giymeyi severim.
Tom measured the length of the board.
- Tom panonun boyunu ölçtü.
I just bought the latest version of this MP3 player.
- Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım.
His motorcycle is the latest model.
- Onun motosikleti en son model.
Tom and his brother are about the same height.
- Tom ve erkek kardeşi yaklaşık aynı boyda.
Meg is about the same height as Ken.
- Meg Ken ile yaklaşık aynı boydadır.
I haven't read the final page of the novel yet.
- Romanın son sayfasını henüz okumadım.
Finally we have learned the truth.
- Sonunda,gerçeği öğrendik.
Members of the tribe settled down along the river.
- Kabile üyeleri nehir boyunca yerleşti.
Those tribes inhabit the desert all year round.
- O kabileler tüm yıl boyunca çölde yaşarlar.
It was clear to everyone that the vote would be close.
- Seçim sonucunun yakın olacağı herkes tarafından biliniyordu.
Tom closed his diary after writing about that day's events.
- Tom, o günkü olaylar hakkında yazdıktan sonra günlüğü kapattı.
What are the dimensions of the room?
- Odanın boyutları nedir?
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları görselleştirmek zordur.
Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
It is important to recognize the extent of one's ignorance.
- Birinin cehaletinin boyutunu bilmek önemlidir.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
My dog is almost half the size of yours.
- Benim köpeğim neredeyse boyunuzun yarısı kadar.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
I came to the conclusion that I had been deceived.
- Ben aldatılmış olduğum sonucuna vardım.
The conclusion reached by a study is People who think their feet are smelly, have smelly feet; people who think they aren't, don't.
- Bir çalışma ile ulaşılan sonuç ayaklarının pis koktuğunu düşünen insanların kötü kokan ayakları vardır; ayaklarının kötü kokmadığını düşünen insanların yoktur.
Tom found the wallet he thought he'd lost after searching the house from top to bottom.
- Evi baştan aşağı aradıktan sonra Tom, kaybettiğini düşündüğü cüzdanı buldu.
I bet my bottom dollar he is innocent.
- Onun masum olduğuna son dolarıma bahse girerim.
Apply two coats of the paint for a good finish.
- İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.
I'll come over after I finish the work.
- İşi bitirdikten sonra uğrayacağım.
He was the only recourse for his family after his father's death.
- O, babasının ölümünden sonra ailesi için baş vurulacak tek kişiydi.
He took charge of the firm after his father's death.
- O, babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu üstüne aldı.
What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
- Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?
Fadil's devastating fate finally came to light.
- Fadıl'ın yıkıcı kaderi sonunda gün ışığına çıktı.