Hasta arkadaşımın hatırını sormak için Osaka'ya gittim.
- I've been to Osaka to ask after my sick friend.
Biraz geçmişi araştırma yapıyorum, ve size birkaç soru sormak istiyorum.
- I'm doing some history research and would like to ask you a few questions.
Biraz geçmişi araştırma yapıyorum, ve size birkaç soru sormak istiyorum.
- I'm doing some history research and would like to ask you a few questions.
Soru sormaktan korkma.
- Don't be afraid to ask questions.
Sadece onu istemek zorundasın.
- You have only to ask for it.
Onlar barış istemek için geldi.
- They came to ask for peace.
Tom Mary'ye bazen yapmak zorunda olduğumuz bütün şeyin af dilemek olduğunu söyledi.
- Tom told Mary that sometimes all you have to do is ask for forgiveness.
Tom Mary'den büyük bir iyilik rica etmek istedi.
- Tom wanted to ask Mary for a big favor.
Tom Mary'yi fırın satışında onun yardım etmesini rica etmek için aradı.
- Tom called Mary to ask her to help at the bake sale.
Tom bana Mary'yi dansa davet etmek istediğini söyledi.
- Tom told me that he intended to ask Mary to the dance.
Tom baloya Mary'yi davet etmek istedi.
- Tom wanted to ask Mary to the prom.
O, ona nerede yaşadığını sordu.
- He asked her where she lived.
O geri döndüğünde ona sor.
- Ask her when she comes back.
Tom sonunda Mary'ye çıkma teklif etmek için cesaretini topladı.
- Tom finally mustered up the courage to ask Mary out.
Tom sadece şansını denedi ve Mary'ye çıkma teklif etmek için aradı.
- Tom just took a chance and called Mary to ask her out.
To ask for a gift is a privilege, a wonderful expression of commitment to and ownership of the organization. Getting a yes to an ask can be a rush, but asking for the gift can and should be just as rewarding.
Communication researchers call this the foot-in-the-door syndrome. Essentially it's based on the observation that people who respond positively to a small “ask” are more likely to respond to a bigger “ask” later on.