as recently as

listen to the pronunciation of as recently as
İngilizce - Türkçe
olarak son zamanlarda
only
sırf
only
yalnızca

Partide yalnızca altı kişi vardı. - Only six people were present at the party.

Yalnızca kütüphanede çalışırım. - I only study in the library.

only
sadece

Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan. - The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.

Sadece birkaç kişi beni anladı. - Only a few people understood me.

only
sade

Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez. - The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.

Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan. - The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.

only
yalnız

Partide yalnızca altı kişi vardı. - Only six people were present at the party.

Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir. - AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.

only
{s} biricik

Biricik kızımız kanserden öldü. - Our only daughter died of cancer.

O, biricik oğlunu gömdü. - She has buried her only son.

only
{s} bir tek, eşsiz, biricik, yegâne. z
as as
kadar
only
bağlaç bir tek
only
safi
only
bir tek

Herkesin gidebileceği bir evi, sığınabileceği bir yuvası var. Benim evim çöllerdir, yurdum çorak topraklar. Kuzey rüzgarı ışığım, yağmurda bir tek paklanırım. - Everyone has a house to go to, a home where they can find shelter. My house is the desert, my home the barren heath. The north wind is my fire, the rain my only bath.

Bir tek ben mi partiye gideceğim? - Will I be the only one going to the party?

only
ne var ki
only
{s} ancak

Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı. - It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip.

Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır. - However, only the human community has verbal languages as a means of communication.

only
ama

Onun hayattaki tek amacı zengin olmaktı. - Her only purpose in life was to get rich.

Sadece tek ağzım ama iki kulağım var. - I only have one mouth, but I have two ears.

only
bağlaç bundan başka
only
daha

Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım. - If only I had studied harder for the exam.

Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz. - So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.

only
(bağlaç) yalnız, ama, fakat
İngilizce - İngilizce
only
as recently as

    Heceleme

    as re·cent·ly as

    Türkçe nasıl söylenir

    äz risınli äz

    Telaffuz

    /ˈaz ˈrēsənlē ˈaz/ /ˈæz ˈriːsənliː ˈæz/

    Videolar

    ... recently as in the '90s, when, as I recall, ...