artık

listen to the pronunciation of artık
Türkçe - İngilizce
residual

One must wait for the residuals to converge before being able to use the simulation's results. - Simülasyon sonuçlarını kullanmadan önce artıkların biraraya gelmesini beklemek gerekir.

no longer

I no longer love him. - Artık onu sevmiyorum.

I no longer love you. - Artık seni sevmiyorum.

anymore

I don't like him anymore. - Artık onu sevmiyorum.

I don't love you anymore. - Artık seni sevmiyorum.

remnant
longer

I no longer love him. - Artık onu sevmiyorum.

I no longer love you. - Artık seni sevmiyorum.

no more

From now on, no more TV before you have done your homework. - Bundan sonra, ev ödevini yapmadan önce artık TV yok.

You'll have no more problems. - Artık sorunların olmayacak.

(Çevre) debris
any longer

I can't put up with his violence any longer. - Ben artık onun zorbalığına katlanamam.

I do not love him any longer. - Artık onu sevmiyorum.

remaining
as late as
left over
(Madencilik) gob
any more

I don’t smoke any more. - Ben artık sigara içmiyorum.

I can't stand this pain any more. - Ben bu acıya artık dayanamıyorum.

(İnşaat) remanent
hog-wash
orphan
(Jeoloji) tailing
wastes
redundant
resudial
remains
(Ticaret) balance
fag-end
(Muzik) augment
residuum
leftovers

Who ate the rest of the leftovers? - Yemek artıklarının kalanını kim yedi?

I fed the leftovers to my dog. - Yemek artıklarıyla köpeğimi besledim.

(Hukuk) residue
waste

Let's not waste any more of each other's time. - Artık birbirimizin zamanını boşa harcamayalım.

I can't afford to waste any more time. - Artık daha fazla zaman harcamayı göze alamam.

waste, waste material, refuse; leftovers, remains; residue; remnant; waste; left over, remaining; residual
superfluous, redundant, extra
last part of something after the best part of it has been used
leftover

Tom didn't know what to do with the leftover food. - Tom artık yemeği ne yapacağını bilmiyordu.

Tom fed his leftovers to his dog. - Tom, artıkları ile köpeği besledi.

residue; shoddy
discard
dregs
refuse

I refuse to herd geese any longer with that girl. - Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.

I refuse to obey you any longer. - Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.

depot
remainder
tag end
dross
remnant, residue
fag end
left, left over
leftover of cloth (British)
scraps

Give the scraps to the dog. - Artıkları köpeğe verin.

He didn't know what to do with the scraps of food. - Yemek artıklarını ne yapacağını bilmiyordu.

at that

There were many things that I thought were important at that time that I no longer believe are important. - Artık önemli olduğuna inanmadığım, o zamanlar önemli olduğunu düşündüğüm çok şey vardı.

Let's leave it at that for now. - Artık şimdilik onu bırakalım.

spoils
{i} dreg
{s} left

I fed the leftovers to my dog. - Yemek artıklarıyla köpeğimi besledim.

Tom fed his leftovers to his dog. - Tom, artıkları ile köpeği besledi.

ever after
{i} leaving
offal
scrap

Deep water fish never see the light and live all their lives from the scraps that come from above. - Derin su balıkları asla ışığı görmezler ve bütün hayatlarını yukarıdan gelen artıklarla yaşarlar.

Tom feeds table scraps to his dog. - Tom masa artıklarıyla köpeğini besler.

oddment
surplusage
excess
above

Deep water fish never see the light and live all their lives from the scraps that come from above. - Derin su balıkları asla ışığı görmezler ve bütün hayatlarını yukarıdan gelen artıklarla yaşarlar.

rump
from now on

I have to be careful from now on. - Artık dikkatli olmak zorundayım.

From now on, they can do whatever they like. - Artık ne isterlerse yapabilirler.

spilth
megass
{i} rest

Who ate the rest of the leftovers? - Yemek artıklarının kalanını kim yedi?

He could no longer restrain himself. - O artık kendini tutamadı.

hog wash
screenings
spoil
trash
{i} effluent
{i} shoddy
over

Let's not go over that again. - Artık onun hakkında konuşmayalım.

It's all over for us. - Bizim için artık yolun sonu.

artıklar
remains
artık yok
no more
artık anımsatma
(Bilgisayar) dismiss
artık değer
(Askeri) excess capacity
artık değer
(Ticaret) residual
artık değer
(Ticaret) residual value
artık gerilme
(Fizik,Teknik) residual stress
artık gün
leap day
artık kapasite
(Askeri) excess capacity
artık kısıt
(Bilgisayar,Teknik) redundant constraint
artık madde
waste
artık risk
(Tıp) residual risk
artık satır
(Bilgisayar) orphan
artık su
waste water
artık taşıma
overhaul
artık yemek
(Gıda) left over
artık yetmek
have had it
artık yok
not anymore
artık zamanı
it's high time
artık değil
no
artık yıl
leap year

How many days does a leap year have? - Bir artık yılda kaç gün vardır?

How many days are there in a leap year? - Bir artık yılda kaç gün vardır?

artık aktiflik
(Fizik) residual activity
artık aktivite
residual activity
artık akım
residual current
artık aralık
(Muzik) augmented interval
artık beton
waste concrete
artık bilgi
redundant information
artık bölüğü
(Matematik) residue class
artık bırakılmış olmak
fall into disuse
artık denetimi
residue check
artık direnç
(Fizik) residual resistance
artık diş
(Diş Hekimliği) supernumerary tooth
artık dolgusu
waste fill
artık element
impurity element
artık emek
surplus labor
artık enerji
waste energy
artık eskidi
it has seen better days
artık eskidi
yesterday's news
artık etkinlik
residual activity
artık gaz
waste gas
artık gazlar
residual gases
artık genç olmayan (kadın)
(Argo) no chicken anymore
artık gerginlik
residual stress
artık gerilim
residual voltage
artık güç
surplus power
artık hatası
residual error
artık hesabı
(Ticaret) surplus account
artık indüksiyon
residual induction
artık iplerle örülmüş
shoddy
artık istememek
have done with
artık iyonlaşma
(Kimya) residual ionization
artık kasım
path. extrasystole
artık kereste
waste wood
artık kirlenme
(Askeri) residual contamination
artık klor
chlorine residual
artık klor
(Kimya) residual chlorine
artık kullanılmayan
archaic
artık kullanılmayan deyim
shibboleth
artık kullanılmayan deyim
archaism
artık kumaşlardan yapılmış
shoddy
artık malzeme
waste material
artık malzeme
surplus material
artık memnun olmayan
out of conceit with
artık mıknatıslık
residual magnetism
artık nitrojen
(Askeri) residual nitrogen
artık numarası
(Otomotiv) residue number
artık oran
(Kanun) surplus ratio
artık pay
(Ticaret) residual interest
artık radyasyon
residual radiation
artık savı
(Matematik) residue theorem
artık sene
leap year
artık su
surplus water
artık sözcük
optional word
artık teoremi
(Matematik) residue theorem
artık titreşim
residual vibration
artık toprak
residual soil
artık uzama
residual elongation
artık uzatma
(Konuşma Dili) don't push it
artık var
it's available now
artık yakıt
residual oil
artık yakıtlar
residual fuels
artık yanbant
(Televizyon) vestigal-side band
artık yağlar
waste oils
artık yemek
leftover
artık yemek torbası
doggie bag
artık yeter
no more
artık yük
residual charge
artık yük
(Askeri) overfreight
artık yıl
bissextile year
artık yıl
intercalary year
artık yıl
bissextile
artık çok geç
(Argo) walkabout, it's gone
artık öge
(Dilbilim) floating element
artık önemi yok
it doesn't matter anymore
artık önemi yok
it's not important anymore
artık ısı
waste heat
artık ısı
after-heat
artık ışınım
residual radiation
artık şey
fag end
artık/fazla mal göz çıkarmaz
(Atasözü) A little extra does no harm
artıklar
refuse
bile artık
at that
bıktım artık
i am pissed off
seni artık sevmiyorum
i don't love you anymore
yeter artık demek
cry quits
yeter artık!
(deyim) enough is enough!
artıklar
leavings
artıklar
leftovers

Tom ate leftovers for dinner. - Tom akşam yemeği için yemek artıklarını yedi.

Dan ate the leftovers. - Dan yemek artıklarını yedi.

artıklar
residuals

One must wait for the residuals to converge before being able to use the simulation's results. - Simülasyon sonuçlarını kullanmadan önce artıkların biraraya gelmesini beklemek gerekir.

bıktım artık
enough is enough
git artık
leave already
artıklar
oddments
biyolojik artık
(Çevre) bioresearch waste
bıktım artık
that will do
bırak artık
there is an end of it
ekinin artık bölümü
roughage
fazla/artık mal göz çıkarmaz
(Atasözü) Although you don't need it now, it'll probably come in handy later on
gidiyorum artık
i'll go along now
uzatma artık
don't push it
yeter artık
drop it!
yeter artık
that's enough
yetti artık
less of that
Türkçe - Türkçe
Bundan böyle, sonra, daha, yeter
Bir şey harcandıktan sonra artan bölümü
Kalan veya artan bölüm
Bundan böyle, sonra, daha, yeter: "Artık onlar en lüks gazino ve barlara gidiyorlar, gecelerini oralarda geçiriyorlardı."- T. Buğra
İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan
Daha çok, daha fazla
çıktı
artık yıl
Artık yıl, takvim yılının mevsimlerle ve Dünya'nin Güneş çevresinde dönme süresiyle uyumlu olması için, fazladan bir gün içeren yıllara denir
ARTIK YIL
(Hukuk) Şubatın 29 çektiği yıl, 366 gün çeken yıl
artık değer
İşçinin, iş gücünün karşılığı olarak ödenen değerin üzerinde ürettiği ve iş verenin, karşılığını ödemeksizin sahip olduğu ek değer
artık emek
İşçinin, ek süre içinde harcadığı ve sonucunda artık değer yarattığı, karşılığı ödenmeyen emek
artık gün
Şubat ayının dört yılda bir gelen 29. günü
artık yıl
Dört yılda bir gelen 366 günlük yıl, seneikebire
eksik artık
"Biraz eksik veya fazla olabilir" anlamında kullanılır
artık

    Heceleme

    ar·tık

    Telaffuz

    Etimoloji

    [ 'ärt, &rt ] () Middle English, from Old English eart; akin to Old Norse est, ert art, Old English is is.