arms teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- {i} kucak
- teslim olmak
- (Askeri) SİLAHLAR: Harpte kullanılmak üzere yapılmış silahlar. Ayrıca bakınız: "arm"
- savaş silahları
- under arms silâhlanmış
- {i} silahlar
Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
- The troops had plenty of arms.
Uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için silahlara başvurmamalıyız.
- We should not resort to arms to settle international disputes.
- silah/kol
- {i} arma
- {i} cephane
- of kelenmiş
- Iay down arms sulh yapmak
- {i} koyun
- up in arms ateş püskürmeye hazır ayaklanmış
- To arms Silâh başına bear arms silahlı olmak
- {i} silâh
Silah ihracatına izin verilmedi.
- The export of arms was not allowed.
Silah ihracatı yasaklandı.
- Arms export was prohibited.
- harbe hazır
- kollarım
- arm
- kol
Dört kollu adam bankayı soydu ve 4 milyon dolar ile kaçtı.
- Four armed men held up the bank and escaped with $4 million.
Kanepedeki minderler koltuklardakilerle eşleşmiyor.
- The cushions on the sofa don't match those on the armchairs.
- arms control
- (Askeri) silahların kontrolü
- arms export control act
- (Askeri) silah ihracat kontrol yasası
- arms rack
- (Askeri) silahlık
- arms smuggling
- silah kaçakçılığı
- arms trafficking
- (Politika, Siyaset) silah kaçakçılığı
- arms embargo
- silah ambargosu
- arms industry
- cephane sanayi
- arms length
- kol boyu
- arms race
- silahlanma yarışı
- arms cache
- Silah deposu
- arms deal
- silah anlaşması
- arms factories
- silah fabrikaları
- arms industry
- cephane sanayii
- arms reach
- elin yetişeceği mesafe
- arms trade
- Silah ticareti
- Arms Export Control Act
- (Askeri) Silah İhracatı Kontrol Yasası
- arms at the order
- hazırol durumu (silahlı)
- arms chest
- (Askeri) TÜFEK SANDIĞI: Hafif piyade silahlarını nakil ve muhafaza etmeye yarayan portatif kutu veya sandık. Buna "arm chest" de denir
- arms control
- (Askeri) SİLAHLARIN KONTROLÜ: Aşağıdaki hususları ifade eden bir kavram: a. Silah sistemlerinin miktarı, cinsi, performans özellikleri (komuta ve kontrolları ile lojistik destek düzenleri ve bunlara ait her türlü istihbarat toplama mekanizmaları dahil) ve taraflarca silah altında tutulan silahlı kuvvetlerin mevcudu, kuruluşu, malzemesi, konusu ve kullanılmalarıyla ilgili hususlardan herhangi biri üzerinde, açık veya kapalı, milletlerarası anlaşmaya dayanan bir plan, düzen veya işlem (Böyle bir kontrol "silahsızlanmayı" içine alır). b. Bazı hallerde, askeri ortamda mevcut bulunan istikrarsızlığı azaltmak amacıyla alınan tedbirlerdir
- arms control agreement
- (Askeri) SİLAHLARIN KONTROLÜ ANLAŞMASI: Silahların kontrolü tedbirlerinden bir veya daha çoğunun iki veya daha çok millet tarafından kabulünü ifade eden yazılı veya sözlü anlaşma
- arms control agreement verification
- (Askeri) SİLAHLARI KONTROL ANLAŞMASININ DOĞRULANMASI: Menşe ve yerleşke durumunda olan ülkenin silah ve füze yükünün kimliğini ve olay tipini içeren yasaklanan silah sistemlerinin sınanması veya kullanılması hususundaki bilgilerin toplanmasını, işleme tabi tutulmasını ve rapor edilmesini icap ettiren bir kavram
- arms control and disarmament
- (Askeri) Silahların kontrolü ve silahsızlanma
- arms control measure
- (Askeri) silahların kontrolü tedbiri
- arms control measure
- (Askeri) SİLAHLARIN KONTROLU TEDBİRİ: Silahların kontrolu yolunda belirli bir hareket tarzı
- arms dealer
- silâh tüccarı
- arms drill
- silâh talimi
- arms length relationship
- (Askeri) mesafeli ilişki
- arms locker
- (Askeri) Silah dolabı
- arms locket
- (Askeri) TÜFEK DOLABI: Hafif ateşli silahların korunmasını temin maksadıyla kullanılan sandık, dolap ve benzerleri. Buna "arm locker" da denir
- arms material position
- (Askeri) MUHARİP SINIF GÖREV YERİ: Belirli bir sınıf ile adlandırılmamış veya sınırlandırılmamış muharip sınıf görev yeri. Ayrıca bakınız: "branch immaterial position", "branch material position" ve "branch qualified officer"
- arms material position
- (Askeri) muharip sınıf görev yeri
- arms policy
- (Politika, Siyaset) silah politikası
- arms race
- silâhlanma yarışı
- arms rack
- (Askeri) SİLAHLIK: Raf, hücre, çengel veya benzeri tertibatla teçhiz edilmiş, hafif ateşli silahların korunması için faydalanılan yer. Buna "arm rack" da denir
- arms racks
- (Askeri) Silahlık (raf)
- arms sale
- (Politika, Siyaset) silah satışı
- arms sales
- silah satışları
- arms sector
- silah sektörü
- arms supply
- (Politika, Siyaset) silah tedariki
- arms transfer
- silah transferi
- arms transfers
- silah transferi
- arms, to
- (Askeri) SİLAH BAŞINA !: Bütün erleri silahlı olarak ve gecikmeden, önceden bildirilmiş bir yerde toplanmaya davet eden komut veya işaret
- arm
- silâh
Silah ihracatı yasaklandı.
- Arms export was prohibited.
Tom silahlı soygun için cezasını doldurdu.
- Tom did time for armed robbery.
- bear arms
- asker olmak
- lay down arms
- teslim olmak
- lay down one's arms
- teslim olmak
- man at arms
- asker
- arm
- {i} otorite
- arm
- kısım
- arm
- fakir
- arm
- kuvvet
Konferansta süper güçlerden, silahlı kuvvetlerini üçte bir oranında azaltmaları istendi.
- The conference called for the major powers to cut their armed forces by a third.
Silahlı kuvvetlerin hangi kolundaydın?
- Which branch of the armed forces were you in?
- arm
- bölüm
Galaksinin Yay ve Perse takım yıldızı bölümleri binlerce yıl keşfedilmemiş olarak kaldı.
- The Sagittarius and Perseus Arms of the galaxy remained unexplored for thousands of years.
- be up in arms
- (deyim) ayaklanmış
- be up in arms
- ateş püskürmek
- be up in arms
- (deyim) kızmak
- be up in arms
- ayaklanmak
- be up in arms
- öfkelenmek
- be up in arms
- (deyim) ayaklanmış olmak
- bear arms
- silâh taşımak
- link arms
- kol kola girmek
- present arms!
- (Askeri) selam dur!
- receive with open arms
- kucak açmak
- stack arms
- tüfek çatmak
- supporting arms
- (Askeri) destek silahları
- welcome with open arms
- bağrına basmak
- arm
- {i} koy
Tom yakın yatmıştı, kolunu Mary'nin etrafına koymuştu.
- Tom snuggled in close, putting his arm around Mary.
O, kolunu onun beline koydu.
- He put his arm around her waist.
- arm
- koltuk kolu
- arm
- askerlik
- arm
- askerlik hizmeti
- arm
- silahlandırmak
Gemilerini silahlandırmak için izin istediler.
- They asked for permission to arm their ships.
- arm
- şube kol
- arm
- yetke
- arm
- erk
Erkek kardeşim bir ağaçtan düştü ve kolunu kırdı.
- My brother fell out of a tree and broke his arm.
O erkeğin kolu benimkine hafifçe çarptı.
- His arm brushed against mine.
- arm
- güç
Bu Birleşmiş Milletler kararı İsrail'in silahlı güçlerinin son çatışmalarda işgal edilen bölgelerden çekilmesini istemektedir.
- This United Nations resolution calls for the withdrawal of Israel armed forces from territories occupied in the recent conflict.
Onun çok güçlü kolları var.
- He has very strong arms.
- arm
- giysi kolu
- arm
- silah
Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
- The troops had plenty of arms.
Silah ihracatı yasaklandı.
- The export of arms was prohibited.
- arm
- {f} silahlandır
Onlar kendilerini silahlarla silahlandırdılar.
- They armed themselves with rifles.
Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
- The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- be within arms reach
- elinin altında olmak
- be within arms reach
- yakın olmak
- brothers in arms
- silah arkadaşları
- carry arms
- silah taşımak
- coat of arms
- arma
- coat of arms
- hanedan arması
- feat of arms
- kahramanca iş
- fold the arms
- kolları kavuşturmak
- have short arms and deep pockets
- günahını koklatmamak
- keep at arms length
- uzak tutmak
- keep at arms length
- yüz vermemek
- keep one at arms length
- yüz vermemek
- keep one at arms length
- bir kimseyi uzak tutmak
- present arms
- selam durmak
- sergeant at arms
- komiser
- shoulder arms!
- silah omuza!
- side arms
- hafif silahlar
- small arms
- hafif silahlar
- stand by with folded arms
- eli kolu bağlı kalmak
- take up arms
- silaha sarılmak
- under arms
- silah altında
- under arms
- silahlanmış
- a farewell to arms
- silah bir veda
- arm
- kolu
- be up in arms
- (deyim) ateş püskürmeye hazır olmak
- be up in arms
- (deyim) öfkelenmiş olmak
- be up in arms
- 1. ayaklanmak. 2. öfkelenmek, ateş püskürmek
- brothers in arms
- silah kardeşler
- coat-of-arms
- ceket-of-silah
- gentleman at arms
- kral muhafızı
- heavy arms
- ağır silahlar
- hold s.o. in one´s arms
- birini kucağında tutmak
- lift the arms forward
- kollarını ileri asansör
- paralysis of both arms and legs
- Her iki kol ve bacak felci
- port arms!
- tüfek omuza!
- push arms
- itme kolları
- rise in arms
- kollarında artış
- stretch out one's arms to
- streç kollarını dışarı
- the arms trade
- silah ticareti
- to be up in arms
- (deyim) muhalefet etmek, muhalefet olmak, çok karışmak
- tone arms
- sesi silah
- welcome s.o. with open arms
- birini çok sıcak bir şekilde karşılamak
- ARM
- (Askeri) antiradyasyon füzesi (antiradiation missiles)
- arm
- savaşa hazırlamak
- arm
- {i} cephane
Ordu cephaneliğini düşmana bıraktı.
- The army surrendered its arsenal to the enemy.
- arm
- {i} dal
Bebek annesinin kucağında uykuya dalmıştı.
- The baby was sound asleep in her mother's arms.
- arm
- silahlandırma
Gemilerini silahlandırmak için izin istediler.
- They asked for permission to arm their ships.
- arm
- donatım teçhizat
- arm
- {f} silahlandırmak; silahlanmak
- arm
- teçhiz etmek
- arm
- {i} körfez
- arm
- {f} sağlamak
Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
- They were accused of supplying arms to terrorists.
- arm
- asker
Ordu, madencileri uzaklaştırmak için asker gönderdi.
- The army sent soldiers to remove the miners.
Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
- The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- arm
- {f} silâhlanmak
- arm
- {f} destek olmak
- arm
- {i} şube
- arm
- {f} elini uzatmak
- arm
- askeri kuvvetlerin bir kolu
- arm
- {f} silâhlandırmak
Gemilerini silahlandırmak için izin istediler.
- They asked for permission to arm their ships.
- arm
- silaha sarılmak
- arm
- {i} pazı
- arm
- {f} sarılmak
Tom bana sarılmak için kollarını açtı.
- Tom opened his arms to hug me.
Mary bana sarılmak için kollarını açtı.
- Mary opened her arms to hug me.
- arm
- (Askeri) MUHARİP SINIF: Kara Ordusu'nda; piyade, topçu, zırhlı birlik gibi, başlıca görevi muharebe olan sınıflar
- arm
- teçhiz
- arm
- {f} zırh giydirmek
- arm
- {f} donatmak
- arm
- arm