Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.
- Tom und seine Frau müssen beide arbeiten, um über die Runden zu kommen.
Pazar çalışmak zorunda mısın?
- Musst du am Sonntag arbeiten?
Evrakların hepsini bir araya toplar mısın?
- Can you gather all of the papers together?
Ben atalarımın kim olduğunu bilmiyorum. Bizim evraklar Nuh Tufanı sırasında kayboldu.
- I don't know who my ancestors are. Our papers got lost during the Flood.
İşler için onunla röportaj yapıldı.
- She was interviewed for jobs.
Askerler eve gelmeye barış zamanı işlerini bulmaya başladılar.
- Soldiers began to come home and find peacetime jobs.
Biz kimlik belgelerimizi güvenlik masasına göstermek zorunda kaldık.
- We had to show our papers at the security desk.
Zaman doldu. Kağıtlarını teslim et.
- Time is up. Hand in your papers.
Sınav kâğıtlarını öğretmene uzattım.
- I handed the examination papers in to the teacher.
Casus evrakları yaktı.
- The spy burned the papers.
Tüm evraklar bantlandı ve kasada muhafaza edildi.
- All the papers were taped up and kept in the safe.
Tom büyük bir fabrika için çalışıyor.
- Tom works for a large factory.
Benim babam bir fabrikada çalışır.
- My father works in a factory.
Bu, telif hakkı ile korunan bir materyalin çevirisiydi, bu yüzden telif hakkı sahiplerinin türetilmiş çalışmaları kontrol etme hakkı olduğu için onu iptal ettim.
- This was a translation of copyrighted material, so I deleted it since copyright owners have the right to control derivative works.
Picasso'nun çalışmalarını severim.
- I like the works of Picasso.
Tom'un eserlerde çok sayıda projesi var.
- Tom has a lot of projects in the works.
Bu kitap şairin en iyi eserlerinden biridir.
- This book is one of the poet's best works.
Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
Beton karma tesisi sadece şantiyeden bir mil uzakta.
- The concrete mixing plant is just a mile from the worksite.
Tom'un bodrumunda bir atölyesi var.
- Tom has a workshop in his basement.
Boş eller internetin atölyesidir.
- Idle hands are the Internet's workshop.
Her ülkede aynı şekilde işler.
- It works the same way in every country.
Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
- The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
O tamamen reklam yapıldığı gibi çalışır.
- It works exactly as advertised.
Öğretmenlik yapıyor ama aslında bir vampir.
- He works as a teacher, but actually he's a vampire.
I wanted to work this summer.
- Ich wollte diesen Sommer arbeiten.
He has an interesting job, for which he has to work a lot.
- Er hat einen interessanten Beruf, für den er viel arbeiten muss.