Pazar çalışmak zorunda mısın?
- Musst du am Sonntag arbeiten?
Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.
- Tom und seine Frau müssen beide arbeiten, um über die Runden zu kommen.
Ben atalarımın kim olduğunu bilmiyorum. Bizim evraklar Nuh Tufanı sırasında kayboldu.
- I don't know who my ancestors are. Our papers got lost during the Flood.
Evrakların hepsini bir araya toplar mısın?
- Can you gather all of the papers together?
Binlerce insan işlerini kaybetti.
- Thousands of people lost their jobs.
İşler için onunla röportaj yapıldı.
- She was interviewed for jobs.
Biz kimlik belgelerimizi güvenlik masasına göstermek zorunda kaldık.
- We had to show our papers at the security desk.
Boşanma kağıtlarını az önce imzaladım, nihayet özgürüm!
- I've just signed the divorce papers; I'm free at last!
Sınav kâğıtlarını öğretmene uzattım.
- I handed the examination papers in to the teacher.
Evraklarını derhal teslim et.
- Hand in your papers at once.
Tüm evraklar bantlandı ve kasada muhafaza edildi.
- All the papers were taped up and kept in the safe.
O bir fabrikada çalışıyor.
- He works in a factory.
Babam bir fabrika için çalışmaktadır.
- My father works for a factory.
Bu, telif hakkı ile korunan bir materyalin çevirisiydi, bu yüzden telif hakkı sahiplerinin türetilmiş çalışmaları kontrol etme hakkı olduğu için onu iptal ettim.
- This was a translation of copyrighted material, so I deleted it since copyright owners have the right to control derivative works.
Bu kitap şairin en iyi çalışmalarından biridir.
- This book is one of the poet's best works.
Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
- Can computers actually translate literary works?
Tom'un eserlerde çok sayıda projesi var.
- Tom has a lot of projects in the works.
Beton karma tesisi sadece şantiyeden bir mil uzakta.
- The concrete mixing plant is just a mile from the worksite.
O bir sıhhi tesisat şirketi için çalışıyor.
- He works for a plumbing company.
Boş eller internetin atölyesidir.
- Idle hands are the Internet's workshop.
Atölyesinde bir tablo yapıyor.
- He's making a table in his workshop.
Ben işlerin kontrolünü aldım.
- I got control of the works.
Her ülkede aynı şekilde işler.
- It works the same way in every country.
Atölyesinde bir tablo yapıyor.
- He's making a table in his workshop.
Tom evinin yakınındaki bir spor salonunda egzersiz yapıyor.
- Tom works out in a gym near his house.
I must work hard to make up for lost time.
- Ich muss hart arbeiten, um die verlorene Zeit aufzuholen.
He is accustomed to working hard.
- Er ist daran gewöhnt, hart zu arbeiten.