Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.
- Tom und seine Frau müssen beide arbeiten, um über die Runden zu kommen.
Çok çalışmak zorundasın.
- Du musst viel arbeiten.
Ben atalarımın kim olduğunu bilmiyorum. Bizim evraklar Nuh Tufanı sırasında kayboldu.
- I don't know who my ancestors are. Our papers got lost during the Flood.
Evraklarını derhal teslim et.
- Hand in your papers at once.
İşler başarısız sonuçlanınca işçiler işlerini kaybettiler.
- As businesses failed, workers lost their jobs.
Çok sayıda öğrenci yarı zamanlı işler arıyor.
- Many students are looking for part-time jobs.
Biz kimlik belgelerimizi güvenlik masasına göstermek zorunda kaldık.
- We had to show our papers at the security desk.
Evrak çantam kağıtlarla doludur.
- My briefcase is full of papers.
Zaman doldu. Kağıtlarını teslim et.
- Time is up. Hand in your papers.
Casus evrakları yaktı.
- The spy burned the papers.
Evrakların hepsini bir araya toplar mısın?
- Can you gather all of the papers together?
O bir fabrikada çalışıyor.
- He works in a factory.
Benim babam bir fabrikada çalışır.
- My father works in a factory.
Onun en son çalışmaları geçici sergide.
- His latest works are on temporary display.
Bu kitap şairin en iyi çalışmalarından biridir.
- This book is one of the poet's best works.
Bu kitap şairin en iyi eserlerinden biridir.
- This book is one of the poet's best works.
Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
- Can computers actually translate literary works?
Beton karma tesisi sadece şantiyeden bir mil uzakta.
- The concrete mixing plant is just a mile from the worksite.
Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
Dan treni bir bakım atölyesine sürdü.
- Dan drove the train to a maintenance workshop.
Atölyesinde bir tablo yapıyor.
- He's making a table in his workshop.
Ben işlerin kontrolünü aldım.
- I got control of the works.
Her ülkede aynı şekilde işler.
- It works the same way in every country.
O tamamen reklam yapıldığı gibi çalışır.
- It works exactly as advertised.
Öğretmenlik yapıyor ama aslında bir vampir.
- He works as a teacher, but actually he's a vampire.
I must work hard to make up for lost time.
- Ich muss hart arbeiten, um die verlorene Zeit aufzuholen.
I will start working on July the first.
- Ich werde am ersten Juli anfangen zu arbeiten.