Hayalini gerçekleştireceksen, daha fazla çalışmak zorundasın.
- Wenn du deinen Traum verwirklichen möchtest, musst du härter arbeiten.
Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.
- Tom und seine Frau müssen beide arbeiten, um über die Runden zu kommen.
Casus evrakları yaktı.
- The spy burned the papers.
Evrakların hepsini bir araya toplar mısın?
- Can you gather all of the papers together?
İşler için onunla röportaj yapıldı.
- She was interviewed for jobs.
İşler başarısız sonuçlanınca işçiler işlerini kaybettiler.
- As businesses failed, workers lost their jobs.
Biz kimlik belgelerimizi güvenlik masasına göstermek zorunda kaldık.
- We had to show our papers at the security desk.
Evrak çantam kağıtlarla doludur.
- My briefcase is full of papers.
Boşanma kağıtlarını az önce imzaladım, nihayet özgürüm!
- I've just signed the divorce papers; I'm free at last!
Casus evrakları yaktı.
- The spy burned the papers.
Evrakların hepsini bir araya toplar mısın?
- Can you gather all of the papers together?
Benim babam bir fabrikada çalışır.
- My father works in a factory.
Tom büyük bir fabrika için çalışıyor.
- Tom works for a large factory.
Picasso'nun çalışmalarını severim.
- I like the works of Picasso.
Bu, telif hakkı ile korunan bir materyalin çevirisiydi, bu yüzden telif hakkı sahiplerinin türetilmiş çalışmaları kontrol etme hakkı olduğu için onu iptal ettim.
- This was a translation of copyrighted material, so I deleted it since copyright owners have the right to control derivative works.
Ressam birçok güzel sanat eserleri üretir.
- The painter produces many fine works of art.
Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
- Can computers actually translate literary works?
O bir sıhhi tesisat şirketi için çalışıyor.
- He works for a plumbing company.
Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
Ben atölyede çalışıyorum.
- I am working at the workshop.
Tom'un bodrumunda bir atölyesi var.
- Tom has a workshop in his basement.
O sadece ev işlerini çekip çevirmiyor, aynı zamanda bir okul öğretmeni olarak da çalışıyor.
- Not only does she keep house, but she also works as a school teacher.
Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
- The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
Tom evinin yakınındaki bir spor salonunda egzersiz yapıyor.
- Tom works out in a gym near his house.
O tamamen reklam yapıldığı gibi çalışır.
- It works exactly as advertised.
I must work hard to make up for lost time.
- Ich muss hart arbeiten, um die verlorene Zeit aufzuholen.
I will start working on July the first.
- Ich werde am ersten Juli anfangen zu arbeiten.