arada

listen to the pronunciation of arada
Türkçe - İngilizce
sometimes
meantime

I got up an hour ago and in the meantime I've brushed my teeth, washed and shaved myself and done my morning gymnastics. - Ben bir saat önce kalktım ve bu arada dişlerimi fırçaladım ve tıraş oldum ve sabah cimnastiğimi yaptım.

What should I do in the meantime? - Bu arada ne yapmalıyım?

during the intervening time: Pazartesi ve cumartesi günleri gelir; arada hiç gözükmez. He comes on Mondays and Saturdays; on days other than these he's not to be seen
in between; sometimes
in between

There's always a woman in between. - Arada hep bir kadın var.

He went fishing in between. - O, arada balığa gitti.

'tween
betwixt
between

He went fishing in between. - O, arada balığa gitti.

There's always a woman in between. - Arada hep bir kadın var.

by way
bu arada
by the way

By the way, how many of you keep a diary? - Bu arada, kaç taneniz bir günlük tutuyor?

By the way, how many kids are going? - Bu arada, kaç çocuk gidiyor?

ara
{i} recess

The judge called for a recess of two hours. - Yargıç iki saat ara verdi.

I would like to request a short recess. - Ben kısa bir ara rica etmek istiyorum.

ara
{s} intermediary
ara
{i} break

If the car breaks down, we'll walk. - Araba bozulursa, yürürüz.

She spoke for 30 minutes without a break. - O, ara vermeden 30 dakika boyunca konuştu.

arada sırada
occasionally
arada sırada olan
occasional
arada bir
(every) now and then, occasionally, once in a while, now and then
arada bir
from time to time, now and then
arada burada
around
arada kalmak
to be mixed up in an affair
arada olmak
intervene
arada sırada
occasionally, now and then, now and again
arada bir
(deyim) few and far between
arada bir
every so often

I play golf every so often. - Arada bir golf oynarım.

arada bir
at times

He gets tough at times. - O arada bir saldırganlaşır.

arada bir
every now and again
arada bir
now and then

He comes to visit us every now and then. - Arada bir bizi ziyaret etmeye gelir.

Tom comes here every now and then. - Tom arada bir buraya gelir.

arada bir
from time to time
arada bir
occasionally
arada bulunan
intermediate
arada kalmak
be mixed up in an affair
arada kalmak
mixed up in an affair
arada kaynamak
pass unnoticed
arada mesafe bırakmak
hold at bay
arada söz söylemek
interject
arada sırada
between whiles
arada sırada
from time to time
arada sırada
off and on
arada sırada
ever and anon
arada sırada
(deyim) few and far between
arada sırada
now and again
arada bir yapılan damping
sporadic dumping
arada bir yapılan damping
occasional sale of a commodity at below cost or at a lower price abroad than domestically
arada kalan kişi
initiand
arada olma
intervention
arada belirtilen
parenthetical
arada belirtilen
parenthetic
arada bir
once in a while

Once in a while I play golf. - Arada bir golf oynarım.

I see him once in a while. - Onu arada bir görürüm.

arada bir
seldom

I seldom do that anymore. - Ben artık onu arada bir yapıyorum.

arada bulunma
intermediateness
arada dağlar kadar fark olmak
be far apart
arada dağlar kadar fark olmak
to be far apart
arada dağlar kadar fark olmak
far apart
arada kalmak
to suffer for mixing in a dispute between others; to be caught in the middle in an argument
arada kalmış kimse
piggy in the middle
arada kaynamak
to pass unnoticed
arada kaynamak
to pass unnoticed, get lost in the shuffle
arada mesafe bulundurmak
(deyim) keep aloof
arada olan şey
in between
arada olarak
mediately
arada olma
interlocation
arada olma
intermediacy
arada olma
betweenness
arada söyleme
interjection
arada söylemek
interject
arada sırada
betweenwhiles
arada sırada
sometimes
arada sırada
every now and then
arada sırada acıyor
It only hurts now and then
arada sırada görülen
sporadic
arada çıkarmak
to get (something) done when one has a spare minute, get (something) done in a spare minute, squeeze (something) into one's schedule (said of a task done while one is in the midst of other work)
ara
{i} space

Leave more space between the lines. - Hatlar arasında daha fazla boşluk bırakın.

Today’s spacecraft use rockets and rockets use large quantities of propellant. - Bugünün uzay araçları roketler kullanıyor ve roketler büyük miktarda itici yakıt kullanıyor.

ara
{f} search

Search and rescue operations began immediately. - Arama ve kurtarma operasyonları hemen başladı.

You can search words, and get translations. But it's not exactly a typical dictionary. - Sözcükleri arayabilir ve çevirileri alabilirsiniz. Ama o, tam olarak tipik bir sözlük değildir.

ara
interval

I visit my friend's house at intervals. - Ben arkadaşımın evinini aralıklarla ziyaret ederim.

The meetings were held at intervals. - Toplantılar belli aralıklarla gerçekleştirildi.

ara
gap

There was a great gap between the views of the two. - Bu ikisinin görüşü arasında büyük bir uçurum vardı.

There is a generation gap between them. - Onlar arasında kuşak farkı var.

ara
distance, space; break, breather; break, playtime; interval, pause, cessation, intermission; interlude; half time; relation, terms, footing; intermediate, intermediary; middle
bu arada
meantime

I got up an hour ago and in the meantime I've brushed my teeth, washed and shaved myself and done my morning gymnastics. - Ben bir saat önce kalktım ve bu arada dişlerimi fırçaladım ve tıraş oldum ve sabah cimnastiğimi yaptım.

What can I do in the meantime? - Bu arada ne yapabilirim?

bu arada
incidentally

Incidentally, I have to tell you something. - Bu arada sana bir şey söylemek zorundayım.

ara
sought

They all sought for the lost child. - Onların hepsi kayıp çocuğu aradı.

Religion is freedom and justice being sought in the entire region. - Din, bütün bölgede özgürlük ve adalet arayışıdır.

ara
time out

Let's take time out to elaborate a strategy. - Bir stratejiyi özenle hazırlamak için ara verelim.

ara
time, point in time
ara
interim

In the interim, please send all communications to Tom. - Ara sıra lütfen tüm iletileri Tom'a gönderin.

ara
look for

Tom began to look for a job three months before he graduated from college. - Tom, üniversiteden mezun olmadan üç ay önce bir iş aramaya başladı.

Why don't you look for Tom? - Niçin Tom'u aramıyorsun?

ara
seek

The only useful knowledge is that which teaches us how to seek what is good and avoid what is evil. - Tek yararlı bilgi iyi olanı nasıl arayacağımızı ve kötü olandan nasıl kaçınacağımızı öğretendir.

Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there. - Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.

bu arada
at this time
bu arada
meanwhile, in the meantime, in the interim, by the way, incidentally
ara
buffer

Motorists must leave at least a metre-wide buffer when passing cyclists. - Motorlu araç kullananlar, bisikletlileri geçerken en az bir metre emniyet mesafesi bırakmak zorundalar.

ara
footing
ara
relation

Relations between us seem to be on the ebb. - Aramızdaki ilişkiler bozuk gibi görünüyor.

How are relations between the two of them going? - Onların ikisi arasındaki ilişkiler nasıl gidiyor?

ara
range

They're just out of my price range. - Onlar benim fiyat aralığının dışında.

Prices range from one to five dollars. - Fiyatlar bir dolarla beş dolar arasında değişir.

ara
stop

How about stopping the car and taking a rest? - Arabayı durdurmaya ve biraz dinlenmeye ne dersin?

A car stopped at the entrance. - Girişte bir araba durdu.

ara
margin

There is only a marginal difference between the two. - İkisi arasında sadece marjinal bir fark var.

This car dealership has very thin profit margins. - Bu araba bayiliğinin çok ince kar marjları var.

ara
half

It took me an hour and a half to get there by car. - Araba ile oraya ulaşmak benim bir buçuk saatimi aldı.

Let's meet halfway between your house and mine. - Senin evinin ve benimkinin arasında orta noktada buluşalım.

ara
(Bilgisayar) lookup
ara
leg

Tom is the legal owner of this piece of land. - Tom bu arazinin yasal sahibidir.

I still have a scar on my left leg from a car accident I was in when I was thirteen years old. - On üç yaşındayken içinde bulunduğum bir araba kazasından dolayı hâlâ sol bacağımda bir izim var.

ara
middle

I'm in the middle of a meeting. Could I call you back later? - Bir toplantının ortasındayım. Sizi daha sonra tekrar arayabilir miyim?

Tom's car is parked in the middle of the road. - Tom'un arabası yolun ortasında park edilmiş.

ara
pitch

The car went out of control and pitched headlong into the river. - Araba kontrolden çıktı paldır küldür nehre düştü.

ara
(Mekanik) clearance
ara
cease

The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties. - ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.

ara
(Mimarlık) partition

There were Jews in Arab countries before the partition of Palestine. - Arap ülkelerinde Filistin'in bölünmesinden önce Yahudiler vardı.

ara
comma

Do you know how to use these command line tools? - Bu komut satırı araçlarının nasıl kullanılacağını biliyor musunuz?

Please put a comma between the two main clauses. - Lütfen iki ana cümlenin arasına virgül koyun.

ara
meanwhile

Meanwhile, we depict aliens doing really weird stuff. - Bu arada, Biz garip şeyler yapan uzaylıları tanımlıyoruz.

Meanwhile, you can stay with us. - Bu arada, bizimle kalabilirsin.

ara
(Bilgisayar) place call
ara
terms

I hear you're on bad terms with Owen. - Owen'la aranızın iyi olmadığını duydum.

Tom is on good terms with Mary. - Tom'un Mary ile arası iyidir.

ara
(Bilgisayar) place a call
bu arada
in the mean

So, what do we do in the meantime? - Öyleyse, bu arada ne yaparız?

What would you like to do in the meantime? - Bu arada ne yapmak istersiniz?

bu arada
for the time being
bu arada
(Bilgisayar) between
bu arada
meanwhile

Meanwhile, you can stay with us. - Bu arada, bizimle kalabilirsin.

Meanwhile, we depict aliens doing really weird stuff. - Bu arada, Biz garip şeyler yapan uzaylıları tanımlıyoruz.

hepsi bir arada
all in one
ara
discontinuation
ara
scrabble
ara
discontinuance
ara
interm

It's almost intermission. - Gösterim arası olmak üzere.

It was raining all day long without intermission. - Ara vermeden bütün gün boyunca yağmur yağıyordu.

ara
{f} call

Tom called me yesterday at nine in the morning. - Tom beni dün sabah saat dokuzda aradı.

Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting. - Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.

ara
interstice
ara
interlude
ara
{f} searching

Tom spent the whole evening searching the Web for photos of famous people. - Tom bütün akşamı ünlü kişlerin fotoğrafları için Web'i araştırmakla geçirdi.

All in all, after ten years of searching, my friend got married to a girl from the Slantsy region. - Her şeyi düşünerek, on yıllık araştırmadan sonra, arkadaşım Slantsy bölgesinden bir kızla evlendi.

ara
pause

Let's take a short pause. - Kısa bir ara verelim.

We should sometimes pause to think. - Düşünmek için bazen ara vermeliyiz.

ara
lapse
ara
seek for
ara
look up

Look up the number in the phone book. - Telefon rehberinde numarayı ara.

You should look up that word. - O kelimeyi sözlükte aramalısın.

ara
half time
ara
{f} seeking

Tom isn't seeking asylum. - Tom sığınma aramıyor.

Believe those who are seeking truth and doubt those who have found it. - Gerçeği arayanlara inan ve onu bulanlardan kuşkulan.

ara
interspace
ara
{f} ransacking
ara
{f} dial

Could you dial for me? The telephone is too high. - Benim için arar mısın? Telefon çok yüksekte.

Tom dialed 911 again. - Tom yine 911'i aradı.

ara
search for

Do not search for people's weaknesses, but for their strengths. - İnsanların zayıf yönlerini araştırmayın ama güçlü yönlerini araştırın.

I need to search for my pen. - Dolma kalemimi aramalıyım.

arada bir
on occasion
arada bir
every now and then
arada sırada
now and then

I see you every now and then. - Arada sırada seni görüyorum.

It's good to put yourself in someone else's place now and then. - Arada sırada kendinizi başkasının yerine koymak iyidir.

arada sırada
every so often
Arada sırada
(deyim) every once in a while

Alice calls us every now and then.

ara
ıntermediate
ara
look#for
arada kalmak
stay together
ara
intermediate

She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate. - İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.

Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class. - Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.

ara
distance; break
ara
cessation
ara
distance (between two things)
ara
intermediary, intermediate
ara
intermission

When is the intermission? - Perde arası ne zaman?

It's almost intermission. - Gösterim arası olmak üzere.

ara
chasm
ara
break (in a game); interlude; intermission
ara
interlocutory
ara
lull
ara
mediate

Interpreters mediate between different cultures. - Çevirmenler farklı kültürler arasında aracılık ederler.

He mediated between the two parties. - O iki parti arasında aracılık yaptı.

ara
discontinuity
ara
interruption
ara
check

We're still checking into it. - Onu hâlâ araştırıyoruz.

Let's divide the check between us. - Hesabı aramızda paylaşalım.

ara
time between two events, interval
ara
idle
ara
meso
ara
breathing space
ara
recessional
ara
relations (between people)
ara
space, spacing
ara
interregnum
ara
breather
ara
idler
ara
short break; discontinuance
ara
bye
ara
{i} truce
ara
abscission
ara
{i} spread

Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force. - Snorri Sturluson'un hikayeleri diğer şeylerin arasında Hristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.

ara
quest

I called you because I need to ask you a question. - Seni aradım çünkü sana bir soru sormam gerekiyor.

Buying such an expensive car is out of the question. - Böylesine pahalı bir araba almak söz konusu değil.

ara
tween
ara
(Nükleer Bilimler) interstitial
ara
{i} respite
ara
time lag
ara
{i} spacing

Tom is always spacing out in class. - Tom her zaman derse ara veriyor.

ara
{i} recreation

Every now and then, I play tennis for recreation. - Ara sıra eğlence için tenis oynarım.

ara
surcease
ara
rootle
ara
drive

Do you know how to drive a car? - Nasıl araba süreceğini biliyor musun?

Sometimes she drives to work. - O bazen işe arabayla gider.

ara
forage
ara
{i} distance

Scientists can easily compute the distance between planets. - Bilimciler gezegenler arasındaki uzaklıkları kolayca hesaplayabilir.

There is a distance of four fingers between the eyes and the ears. - Gözler ve kulaklar arasında dört parmaklık bir mesafe vardır.

arada bir
every once in a while
arada sırada
betweentimes
arada sırada
ab
ateşle barut bir arada/ yerde olmaz/durmaz
(Atasözü) It is dangerous to leave a young couple alone together
barış içinde bir arada yaşama ilkesi
(Hukuk) peaceful coexistence
bir arada
all together
bir arada
together

We need to stay together. - Bir arada kalmamız gerek.

Laziness and success do not go together. - Tembellik ve başarı bir arada gitmez.

bir arada tutmak
keep together
bir arada var olan
coexistent
bir arada var olmak
coexist
bir arada yaşama
coexistence
bu arada
among other things

Among other things, I don't know the recent members, nor their new songs at all. - Bu arada ben son üyeleri, ne de onların yeni şarkılarını biliyorum.

I noticed, among other things, that he was drunk. - Bu arada onun sarhoş olduğunu fark ettim.

bu arada
in the meantime

What should I do in the meantime? - Bu arada ne yapmalıyım?

So, what do we do in the meantime? - Öyleyse, bu arada ne yaparız?

bu arada
inter alia
bu arada
1. meanwhile. 2. among other things
bu arada
in the meanwhile
bu arada değil
(Bilgisayar) not between
iki arada bir
derede somehow or other
iki arada bir derede
between the devil and the deep sea
iki arada bir derede kalmak
straddle
iki arada bir derede kalmak
to be in a tight situation
iki arada bir derede kalmak
seesaw between two opinions
iki arada kalmak
to be at a loss as to whom to believe; not to know whom to support
ikisi bir arada
two in a row
o arada
in the meantime
oyundaki olayları arada açıklayan kişi
chorus
partiyi bir arada tutmak
whip in
ünlü harflerle bir arada olan
consonantal
İngilizce - İngilizce

arada teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

ARA
Automotive Recyclers Association
ARA
Awards and Recognition Association
ARA
Aracruz Cellulose S.A
ARA
A prefix applied to ships operated by the Armada de la República Argentina (ARA)
ARA
Applied Research Associates
ARA
Australian Retailers Association
ARA
Australasian Railway Association
Ara
A constellation of the southern sky, said to resemble an altar
Ara
An appraisal designation for Accredited Rural Appraiser awarded by the American Society of Farm Managers and Rural Appraisers
Ara
AppleTalk Remote Access Protocol that provides Macintosh users direct access to information and resources at a remote AppleTalk site
Ara
AppleTalk Remote Access
Ara
AppleTalk Remote Access With ARA, you can call your desktop Mac from a PowerBook and remotely access all the available files, printers, servers, e-mail, and so on
Ara
The physical body
Ara
Apple Remote Access, a protocol allowing network access from Macintosh systems via dialup Now almost entirely obsolete
Ara
(Amateur Rowing Association) The governing body for rowing in England, responsible for organising the National Championships (NatChamps) http: //www ara-rowing org
Ara
Appleshare Remote Access
Ara
AppleTalk Remote Access A protocol (and product) that provides system-level support for dial-in (modem) connections to an AppleTalk network With ARA, you can call your desktop Mac from a PowerBook and remotely access all the available services - files, printers, servers, e-mail, etc
Ara
Accounting Research Association
Ara
macaws
Ara
a constellation in the southern hemisphere near Telescopium and Norma
Ara
Apple Remote Access A software program from Apple Computer that allows one Mac to dial another Mac via a modem and, through AppleShare and/or Personal File Sharing, access local or network resources available to the "answering" Mac (Common resources include shared directories, servers, and printers ) Although I don't cover the issue much in this book, you can do some neat things with ARA and MacTCP
Ara
Apple Remote Access, a program to allow full access to the UVA network including IP and AppleTalk services (Novell file Servers) over a phone line from a Macintosh computer
Ara
a foot, (as a verb) to go
Ara
AppleTalk Remote Access, a protocol developed by Apple to allow PowerBook and Macintosh users to connect to an AppleTalk network over phone lines
ara
The Altar; a southern constellation, south of the tail of the Scorpion
ara
A name of the great blue and yellow macaw (Ara ararauna), native of South America
ara
macaws a constellation in the southern hemisphere near Telescopium and Norma
Türkçe - Türkçe
ara yerde
arada bir
Seyrek olarak
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Avlu
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Mıntıka, bölge
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Çıplaklık
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Geniş, çıplak arazi
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Komşuluk
Ara
antrakt
Ara
(Osmanlı Dönemi) MESAFE
Ara
(Hukuk) MABEYN
Ara
mabeyin
Ara
(Hukuk) FASILA
ara
Basketbol ve voleybolda takımların dinlenmek, taktik almak ve oyun alanlarını değiştirmek için kullandıkları süre
ara
İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe
ara
Toplu bulunan nesnelerin veya kimselerin içi
ara
Roma mimarlığında üzerinde kurban kesilen sunak
ara
Güney Amerika'da yaşayan bir cins papağan
ara
Fasıla
ara
Aralık
ara
Futbol oyununun kırk beşer dakikalık iki devresi arasında verilen on beş dakikalık dinlenme süresi, haftaym
ara
İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe. İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla
ara
Toplu jimnastik dizilmelerinde, sıradakilerin birbirlerinden yanlamasına olan uzaklıkları
ara
Sunak takımyıldızının Latince adı
ara
Bir oyunda, bir filmde dinlenme süresi, antrakt
ara
Samimiyet
ara
Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi
ara
İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla
ara
Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi: "Aralarına yabancı sokmak, nezaketsizlik olur."- M. Yesarî
ara
iri gövdeli bir papağan türü
ara
Papağan türleri
ara
Toplu bulunan nesnelerin veya kimselerin içi: "Aralarında anası babası ile Binnaz'ın da bulunduğu on sekiz işçiydiler."- N. Cumalı
ara
Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre
ara
Göz alıcı parlak renkleri olan bir papağan
ara
(Osmanlı Dönemi) fâsıla
bir arada
Toplu bir durumda, birlikte, toplu olarak
bu arada
Bu süre içinde
bu arada
Birlikte, beraber
ÂRÂ
(Osmanlı Dönemi) f. Süsleyen. Bezeyen
İngilizce - Türkçe

arada teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

Ara
Sunak (takımyıldızı)
ara
sunak
ara
ar
arada