Tom her sabah çiğ soğan yer ve sonra Puma gibi pis kokar.
- Tom isst jeden Morgen eine rohe Zwiebel – und stinkt danach wie ein Puma.
Tom soğanı ince ince dilimledi.
- Tom hat die Zwiebel in hauchdünne Scheiben geschnitten.
Sarımsak ve soğan soğuk algınlığına karşı iyi ilaçlardır.
- Garlic and onion are good remedies against the common cold.
O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
- He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
O, bahçeye bir çiçek soğanı ekti.
- She planted the flower bulb in the garden.
Thomas Edison ampulü icat etmiştir.
- Thomas Edison invented the light bulb.
Bir ampul ışık verir.
- A light bulb gives light.
O, bahçeye bir çiçek soğanı ekti.
- She planted the flower bulb in the garden.
Onions cook more quickly than potatoes.
- Zwiebeln kochen schneller als Kartoffeln.
I just need an onion for this recipe.
- Ich brauche nur noch eine Zwiebel für dieses Rezept.