Boston'a geri dönmek zorundayım.
- Ich muss nach Boston zurück.
Tom, Meryem'i kendisiyle Boston'a geri dönmeye ikna etti.
- Tom hat Maria dazu überredet, mit ihm nach Boston zurückzukehren.
Tom buraya tekrar geri gelmeyebilir.
- Es könnte sein, dass Tom nie mehr hierher zurückkommt.
Onun ne zaman geri geleceğini bilmiyorum.
- Ich weiß nicht, wann sie zurück sein wird.
Rus büyükelçisi şaşkına döndü.
- The Russian ambassador was taken aback.
Saçını tıraş edersen, tekrar daha kalın uzayacaktır.
- If you shave your hair, it will grow back thicker.
Mütevazı bir geçmişten geliyorum.
- I come from a humble background.
Geçmişte lisede, her sabah altıda kalkardım.
- Back in high school, I got up at 6 a.m. every morning.
Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
- Sometimes we need to look back to know where we are going to.
Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
- In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
He will be back in a second.
- Er wird gleich zurück sein.
He will be back in ten minutes.
- Er ist in zehn Minuten zurück.
Do friends sleep with friends and then murder them? Dima asked in return.
- Schlafen Freunde mit Freunden und ermorden sie dann?, fragte Dima zurück.