Have to is used to express obligation.
- Have to zorunluluk ifade etmek için kullanılır.
You are under no obligation whatsoever to share this information.
- Bu bilgiyi paylaşmak için herhangi bir zorunluluk altında değilsin.
She told a white lie out of necessity.
- Zorunluluktan beyaz bir yalan söyledi.
His wife has started to work out of necessity.
- Karısı zorunluluktan dolayı işe başlamıştır.
Fluency in English is a must.
- İngilizcede akıcılık bir zorunluluktur.
A visit to the city centre, listed as a UNESCO World Heritage Site, is a must.
- Bir UNESCO Dünya Mirası Yeri olarak listelenen şehir merkezine bir ziyaret bir zorunluluktur.
If school wasn't obligatory, I would stop going there.
- Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.
Is it obligatory to rent a car?
- Bir araba kiralamak zorunlu mu?
The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
- Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
The mandatory minimum sentence is 10 years.
- Zorunlu asgari hüküm on yıldır.
Attendance is compulsory for all members.
- Katılmak bütün üyeler için zorunludur.
Some countries make voting compulsory.
- Bazı ülkeler oy vermeyi zorunlu kılar.
It is imperative for you to finish by Sunday.
- Pazar gününe kadar bitirmen zorunlu.
It's imperative to go out.
- Dışarı çıkmak zorunlu.
No, you're not obliged.
- Hayır, zorunlu değilsin.
From the age of 14 one is obliged to carry ID in Holland.
- 14 yaşından itibaren Hollanda'da kimlik taşımak zorunluluğu vardır.
It is necessary that Nancy attend the meeting.
- Nancy'nin toplantıya katılması zorunludur.
It's necessary for all members to follow these rules.
- Bütün üyelerin bu kurallara uyması zorunludur.
Being at least bilingual is a must in today's world.
- En azından çift dilli olmak bugünün dünyasında bir zorunluluk.
This movie is a must!
- Bu film bir zorunluluktur!
He is bound to win the match.
- O maçı kazanmaya zorunlu.
Tom is bound to forget.
- Tom unutmaya zorunlu.
Don't feel obligated to talk if you don't want to.
- Eğer istemiyorsan konuşmak için zorunlu hissetme.
We still have an obligation.
- Hâlâ bir zorunluluğumuz var.
You have no obligation to help.
- Yardım etme zorunluluğun yok.
Tom is a compulsive liar.
- Tom zorunlu bir yalancıdır.
He won't be able to come anymore due to his obligations.
- O, zorunluluklarından dolayı artık gelemeyecek.
The plane made a forced landing.
- Uçak zorunlu iniş yaptı.
His help is indispensable to us.
- Onun yardımı bizim için zorunludur.
Nobody is indispensable.
- Hiç kimse zorunlu değil.
It is essential that some kind of compromise be reached between Pyongyang and Washington.
- Pyongyang ve Washington arasında bir tür uzlaşmaya varılması zorunludur.
It's essential that you understand the situation.
- Durumu anlamanız zorunlu.
That law isn't enforced.
- O yasa zorunlu değil.
It was bound to happen sooner or later.
- Er ya da geç onun olacağı zorunluydu.
He is bound to win the match.
- O maçı kazanmaya zorunlu.