zorunlulu

listen to the pronunciation of zorunlulu
التركية - الإنجليزية
compulsory
Required; obligatory; mandatory

Some might agree that membership in the firm is perhaps more compulsory than membership in a municipality, but balk at applying the analogy to the nation.

Something that is compulsory or required
{a} obliging, forcing
Obligatory; enjoined by authority; necessary; due to compulsion
forced
If something is compulsory, you must do it or accept it, because it is the law or because someone in a position of authority says you must. In East Germany learning Russian was compulsory Many young men are trying to get away from compulsory military conscription. = mandatory + compulsorily com·pul·so·ri·ly Five of the company's senior managers have been made compulsorily redundant. something that is compulsory must be done because it is the law or because someone in authority orders you to = mandatory voluntary
Something you have to do
required by rule; "in most schools physical education are compulsory"; "attendance is mandatory"; "required reading
required by law
Pre-designed routine that contain specific skills / moves required of the trampolinist Also known as "Set"
Having the power of compulsion; constraining
Required by legal process or by law
{s} required, compelled
subject A subject which must be successfully completed, unless credit or subject substitution is granted, in order to qualify for an award
required by rule; "in most schools physical education are compulsory"; "attendance is mandatory"; "required reading"
zorunlu
obligatory

If school wasn't obligatory, I would stop going there. - Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.

Is it obligatory to rent a car? - Bir araba kiralamak zorunlu mu?

zorunlu
mandatory

They don't say that it's prohibited there. In fact, they say that it's mandatory. - Onlar bunun orada yasak olduğunu söylemezler. Aslında onun zorunlu olduğunu söylerler.

The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn. - Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.

zorunlu
{s} requisite
zorunlu
compulsory

In Japan, attendance at elementary and junior high school is compulsory. - Japonya'da ilk ve orta okula katılmak zorunludur.

Some countries make voting compulsory. - Bazı ülkeler oy vermeyi zorunlu kılar.

zorunlu
imperative

It's imperative to go out. - Dışarı çıkmak zorunlu.

It is imperative for you to act at once. - Derhal hareket etmen zorunludur.

zorunlu
obliged

No, you're not obliged. - Hayır, zorunlu değilsin.

From the age of 14 one is obliged to carry ID in Holland. - 14 yaşından itibaren Hollanda'da kimlik taşımak zorunluluğu vardır.

zorunlu
necessary

It is necessary that Nancy attend the meeting. - Nancy'nin toplantıya katılması zorunludur.

It's necessary for all members to follow these rules. - Bütün üyelerin bu kurallara uyması zorunludur.

zorunlu
must

Being at least bilingual is a must in today's world. - En azından çift dilli olmak bugünün dünyasında bir zorunluluk.

Fluency in English is a must. - İngilizcede akıcılık bir zorunluluktur.

zorunlu
bound to

Tom is bound to forget. - Tom unutmaya zorunlu.

He is bound to win the match. - O maçı kazanmaya zorunlu.

zorunlu
{s} urgent
zorunlu
(Kanun) impeditive
zorunlu
(Biyokimya) obligate

Don't feel obligated to talk if you don't want to. - Eğer istemiyorsan konuşmak için zorunlu hissetme.

zorunlu
(Gıda) obligat

We still have an obligation. - Hâlâ bir zorunluluğumuz var.

We have a legal obligation to pay our taxes. - Vergilerimizi ödemek için yasal zorunluluğumuz var.

zorunlu
perforce
zorunlu
bounden
zorunlu
binding
zorunlu
derigueur
zorunlu
compulsive

Tom is a compulsive liar. - Tom zorunlu bir yalancıdır.

zorunlu
force majeure
zorunlu
(Felsefe) apodictic
zorunlu
coercible
zorunlu
forced

The plane made a forced landing. - Uçak zorunlu iniş yaptı.

zorunlu
indispensable

His help is indispensable to us. - Onun yardımı bizim için zorunludur.

Nobody is indispensable. - Hiç kimse zorunlu değil.

zorunlu
essential

It's essential that we do that. - Bunu yapmamız zorunlu.

It is essential that some kind of compromise be reached between Pyongyang and Washington. - Pyongyang ve Washington arasında bir tür uzlaşmaya varılması zorunludur.

zorunlu
obligatorily
zorunlu
reserve requirements
zorunlu
de rigueur
zorunlu
incumbent
zorunlu
phil. apodictic, apodictical, apodeictic
zorunlu
irremissible
zorunlu
imperious
zorunlu
obligatory, absolutely necessary; indispensable
zorunlu
enforced

That law isn't enforced. - O yasa zorunlu değil.

zorunlu
compulsory; imperative; mandatory
zorunlu
forcedly
zorunlu
bound

It was bound to happen sooner or later. - Er ya da geç onun olacağı zorunluydu.

He is bound to win the match. - O maçı kazanmaya zorunlu.

zorunlu
imperative , mandatory
zorunlu
obligatory, necessary; compulsory, mandatory; indispensable, inevitable
zorunlu
unavoidable
zorunlu
(Hukuk) compulsory, essential
zorunlu
needful
zorunlu
ministerial
التركية - التركية

تعريف zorunlulu في التركية التركية القاموس.

zorunlu
Kesin olarak ihtiyaç duyulan, zaruri, mecburi, ıstırari: "Tanzimat, gecikmiş de olsa, zorunlu, kaçınılmaz bir atılımdı."- N. Cumalı
zorunlu
Doğal olarak kaçınılması imkânsız olan
zorunlu
Kesin olarak ihtiyaç duyulan, zarurî, mecburî, ıstırarî
zorunlulu
المفضلات