zorlayan

listen to the pronunciation of zorlayan
التركية - الإنجليزية
impellent
compelling
coercive
assertive
forcing
obligating
zorla
hardly

Tom could hardly make himself understood. - Tom meramını zorla anlatabildi.

I could hardly make out what she said. - Söylediği şeyi zorla anlayabildim.

zorla
ill

Illness forced him to give up school. - Hastalık onu okuldan vazgeçmesi için zorladı.

A sudden illness forced her to cancel her appointment. - Ani bir hastalık onu randevusunu iptal etmeye zorladı.

zorla
(Bilgisayar) push

They continued to push south. - Onlar güneyi zorlamaya devam etti.

My parents pushed me to quit the baseball club. - Anne babam beni beyzbol klübünden ayrılmaya zorladı.

zorla
forcefully
zorla
just
zorla
obtrusively
zorla
by main force
zorla
scarce
zorla
dominantly
zorla
against one's will
zorla
{f} force

The force of the wind made it difficult to walk. - Rüzgarın gücü yürümeyi zorlaştırdı.

The army forced him to resign. - Ordu onu istifa etmeye zorladı.

zorla
muscle in
zorla
constrain
zorla
forcibly

The rioters were forcibly removed from the plaza. - Göstericiler zorla plazadan çıkarıldılar.

zorla
inflict
zorla
compulsorily
zorla
{f} obliging
zorla
{f} constrained
zorla
{f} forced

The army forced him to resign. - Ordu onu istifa etmeye zorladı.

I was forced to submit to my fate. - Ben kaderime boyun eğmek için zorlandım.

zorla
compel to
zorla
by brute force
zorla
{f} obligate
zorla
force to

You can't force Tom to do that. - Tom'u bunu yapması için zorlayamazsın.

We can't force Tom to resign. - Tom'u istifaya zorlayamayız.

zorla
{f} compelling
zorla
by force

Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force. - Snorri Sturluson'un hikayeleri diğer şeylerin arasında Hristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.

They took it by force. - Onlar onu zorla aldılar.

zorla
compel

Black people were compelled to work in cotton fields. - Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.

The examination compelled me to study hard. - Sınav beni sıkı çalışmaya zorladı.

zorla
force to be
zorla
compel to be
zorla
forcible
zorla
{f} forcing

I'm not forcing them to pay extra. - Ekstra ödemeleri için onları zorlamıyorum.

Nobody's forcing you to do that. - Onu yapman için hiç kimse seni zorlamıyor.

zorla
{f} obliged

Kate was obliged to read the book. - Kate kitap okumaya zorlandı.

zorla
uneasily

Tom shifted uneasily. - Tom zorla değiştirdi.

zorla
bulldoze
zorla
impel
zorla
forced on
kilit zorlayan
effractor
sabrı zorlayan
trying
zorla
perforce
zorla
constrainedly
zorla
at the point of the bayonet
zorla
under compulsion
zorla
by violence
zorla
only just
zorla
hard

Tom is having a hard time deciding what to wear to the party. - Tom partide ne giyeceğine karar vermede zorlanıyor.

I could hardly make out what she said. - Söylediği şeyi zorla anlayabildim.

zorla
1. by force, by main force. 2. by exerting pressure
zorla
coerce

Tom claimed that the contract was invalid because he'd been coerced into signing it. - Tom onu imzalamaya zorlanıldığı için sözleşmenin geçersiz olduğunu iddia etti.

We haven't been coerced in any way. - Hiçbir şekilde zorlanmadık.

zorla
constraining
zorla
pressgang
zorla
compelto
zorla
forceful
zorla
compelled

War compelled soldiers to go to the front. - Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.

I was compelled to do this against my will. - Zorla bunu yapmak için zorlandım.

zorla
forceto
التركية - التركية

تعريف zorlayan في التركية التركية القاموس.

Zorla
(Osmanlı Dönemi) MÜKREHEN
Zorla
metazori
zorla
Zor kullanarak, zecren; metazori
zorla
Zor kullanarak, zecren, metazori: "Ona da bu hakikati zorla kabul ettirecekti."- Ö. Seyfettin. İstemeyerek, isteksiz olarak, zoraki: "Adama beş lira verdik, zorla başımızdan savdık."- B. Felek
zorla
İstemeyerek, isteksiz olarak, zoraki
zorlayan
المفضلات