zorlanma

listen to the pronunciation of zorlanma
التركية - الإنجليزية
being forced open
strain

There's a deep strain of anti-intellectualism in American history. - Amerikan tarihinde anti-entellektüelliğin derin bir zorlanması var.

psych. stress, strain
hard sledding
being pressured insistently
being forced, constrained, or compelled; being coerced
(someone's) being hard pressed
(something's) being strained, being put under a strain
stress
compulsion
zorla
hardly

Tom could hardly make himself understood. - Tom meramını zorla anlatabildi.

I had hardly checked in at the hotel when he called me. - Sen beni aradığında otelde zorla kayıt yaptırdım.

zorla
ill

A sudden illness forced her to cancel her appointment. - Ani bir hastalık onu randevusunu iptal etmeye zorladı.

Illness forced him to give up school. - Hastalık onu okuldan vazgeçmesi için zorladı.

zorla
(Bilgisayar) push

Tom likes to push the limits. - Tom sınırları zorlamayı sever.

You don't want to push yourself too hard. - Kendini çok zorlamak istemiyorsun.

zorla
forcefully
zorla
just
zorla
obtrusively
zorla
by main force
zorla
scarce
zorla
dominantly
zorla
against one's will
zorla
{f} force

Don't force the child to eat. - Çocuğu yemesi için zorlama.

In the end, the Germans were forced to withdraw. - Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.

zorlanmak
(deyim) go out of one's depth
zorlanmak
(deyim) be put to it
zorlanmak
eat crow
zorla
muscle in
zorla
constrain
zorla
forcibly

The rioters were forcibly removed from the plaza. - Göstericiler zorla plazadan çıkarıldılar.

zorla
inflict
zorla
compulsorily
zorla
{f} obliging
zorla
{f} constrained
zorla
{f} forced

Public pressure forced the army to act. - Kamuoyu baskısı orduyu hareket etmesi için zorladı.

Bad weather forced us to call off the picnic. - Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.

zorla
compel to
zorla
by brute force
zorla
{f} obligate
zorla
force to

You can't force Tom to do that. - Tom'u bunu yapması için zorlayamazsın.

I'm not going to force Tom to do that. - Onu yapması için Tom'u zorlamayacağım.

zorla
{f} compelling
zorla
by force

He took it from her by force. - O, onu ondan zorla geri aldı.

The dentist pulled out my decayed tooth by force. - Dişçi çürük dişimi zorla çekti.

zorla
compel

The examination compelled me to study hard. - Sınav beni sıkı çalışmaya zorladı.

War compelled soldiers to go to the front. - Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.

zorla
force to be
zorla
compel to be
zorla
forcible
zorla
{f} forcing

Nobody's forcing you to stay. - Hiç kimse seni kalman için zorlamıyor.

I'm not forcing them to pay extra. - Ekstra ödemeleri için onları zorlamıyorum.

zorla
{f} obliged

Kate was obliged to read the book. - Kate kitap okumaya zorlandı.

zorla
uneasily

Tom shifted uneasily. - Tom zorla değiştirdi.

zorla
bulldoze
zorlanmak
strain
zorla
impel
zorla
forced on
zorlanmak
to be forced
zorla
perforce
zorla
constrainedly
zorla
at the point of the bayonet
zorla
under compulsion
zorla
by violence
zorla
only just
zorla
hard

We were forced to work hard. - Biz çok çalışmak için zorlandık.

The old man was hard of hearing. - Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.

zorla
1. by force, by main force. 2. by exerting pressure
zorla
coerce

Tom claimed that the contract was invalid because he'd been coerced into signing it. - Tom onu imzalamaya zorlanıldığı için sözleşmenin geçersiz olduğunu iddia etti.

We haven't been coerced in any way. - Hiçbir şekilde zorlanmadık.

zorla
constraining
zorla
pressgang
zorla
compelto
zorla
forceful
zorla
compelled

No one may be compelled to belong to an association. - Hiç kimse bir derneğe üye olmaya zorlanamaz.

War compelled soldiers to go to the front. - Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.

zorla
forceto
zorlanmak
(for someone) to be hard pressed, be put to it
zorlanmak
to be pressured insistently, be pressed insistently
zorlanmak
slog
zorlanmak
sweat
zorlanmak
to be forced open, be broken open
zorlanmak
(for something) to be strained, be put under a strain
zorlanmak
slog away
zorlanmak
slog on
zorlanmak
to be forced, constrained, or compelled (to do something); to be coerced (into doing something)
التركية - التركية
Zorlanmak işi veya durumu
Zorla
(Osmanlı Dönemi) MÜKREHEN
Zorla
metazori
zorla
Zor kullanarak, zecren; metazori
zorla
Zor kullanarak, zecren, metazori: "Ona da bu hakikati zorla kabul ettirecekti."- Ö. Seyfettin. İstemeyerek, isteksiz olarak, zoraki: "Adama beş lira verdik, zorla başımızdan savdık."- B. Felek
zorla
İstemeyerek, isteksiz olarak, zoraki
zorlanmak
Zorlamak işi yapılmak veya zorlamak durumuna konu olmak
zorlanmak
Zorlama işi yapılmak veya zorlama durumuna konu olmak: "Hiç kimse sendikaya üye olmaya ... zorlanamaz."- Anayasa
zorlanma
المفضلات